7.14.2013

Everyone's Waiting


Willa Fisher Chenowith
        2005-

Claire

Ted: George Bush'a oy veren çıplak bir adamla yatakta meyve salatası yiyorum.
Şüpheli biçimde Hristiyan müziğine benzer bir şey dinliyoruz.

Ted: Hristiyan müziği.

Claire: Ne?

Ted: Radyoda şarkı dinliyorum, beğenirsem CD'sini satın alıyorum.

Claire: Tanrım!Sen şimdiye kadar tanıştığım en demode adamsın.

Claire: Tanrım! Kendimi su altında kalmış gibi hissediyorum.
Sadece Nate'in ölümü yüzünden değil.
Hayatımda ne yapacağıma dair hiçbir fikrim yok.

Ted: Hala sanatçı olmayı istemiyor musun?

Claire: Evet.Ama belki de yeterince iyi
değilim diye korkuyorum.

Ted: O zaman daha iyi ol.
Sadece fotoğraf çek. Yeterince
iyilerse bunu öğrenirsin.

Ruth

George: Ruth.
Arka kapı açıktı.

Ruth: Evet. Biri içeri girip
beni acımasızca öldürebilir.
Bu bir lütuf olur.

George: Ruthie...
Sadece zaman alır.

Ruth: Yalancı.
Herkes sürekli bunu söylüyor ama bu yalan.
Her gün kendimi daha kötü hissediyorum.
Daha boş. Daha ölü.
Nate'den önceki hayatımı hatırlamıyorum bile.
Onu doğurduğumda daha çocuktum.
Onsuz nasıl yaşayabilirim? Yaşayamam.

George: Sana söz veriyorum. Bunu atlatacaksın.

Ruth: Atlatmak istemiyorum.
Bu insanın başına gelebilecek en korkunç şey.
Bu cehennem George. Cehennemdeyim.
Ve bunun bitmesini istiyorum.

***

Ruth: Yanına taşınacağımı sanmıyorum George.

George: Neden?

Ruth: Çünkü beni yanlış anlama kocaman kalbi olan düzgün bir adamsın. Ama kalbinin etrafında duvarlar var.
Bunun etrafında belirli bir süre geçirebilirim ama yaşayamam. Artık yaşayamam.

***

Ruth: Maggie ben Ruth. Neyse ki cep telefon numaran aynı.
Sana bir şey sormalıyım.

Maggie: Tabii.

Ruth: O gece Nate ile birlikteydin.

Maggie: Evet. 

Ruth: Mutlu muydu?

Maggie: Sanırım...hayatının karmaşık olduğunu düşünüyordu.

Ruth: Hayatından söz etmiyorum. O geceden söz ediyorum.Mutlu muydu?

Maggie: Mutluydu.

Ruth: Güzel. Sen mutlu muydun?

Maggie: Evet mutluydum.

Ruth: Bunun için teşekkürler. 

***

Brenda

Ruth: Hâlen onun için endişelisin. Değil mi? (bebeği kast ediyor)

Brenda: İyi görünüyor.
Doktorun her muayenesi iyi geçiyor.
Ama bir sorun çıkacağı hissinden kurtulamıyorum.

Ruth: Eğer tecrübelerimin bir değeri varsa şunu söyleyeyim.
Annelik dünyanın en yalnız şeyi.

Brenda:  Biliyorsun, Nate ile ben...

Ruth: Biliyorum...
Seni elinden geldiğince sevdiğini biliyorum.
Daha fazlasına ihtiyacın olduğunu da.
Benim de vardı.
Her şeyi geride bırakmanı umuyor ve bunun için dua ediyorum.

Brenda's Dream 

Nate: Onu çok seviyorum (bebeği kast ederek)
Hep de seveceğim.


Claire and Ruth

Claire: Senin için her şeyi değiştirebilecek olsam, neyim varsa veririm.

Ruth: Ben de veririm.

Claire: Biliyor musun, New York'a gitmeyeceğim sanırım.Zaten Olivier çalışmak için
kötü bir yer olduğunu söyledi.Nasıl kalacak bir yer bulacağımı hiç bilmiyorum.

Ruth: Bunu yapar mısın?
Benim içip burada kalır mısın?

Claire: Evet.

Ruth: Kesinlikle olmaz. Git ve yaşa.

Claire: George'un yanına mı taşınacaksın?

Ruth: Hayır.
Sarah'ın yanına taşınıyorum.

Claire: Anne, gerçekten bekleyebilirim.

Ruth: Benim küçük kızım.


Claire, again.

"Ted'in demode karışık şarkıları"

Ted: Yarın sabah yola çıkana dek dinlemeyeceğine söz vermelisin.

Claire: Bu gece büyük veda yemeğimde çalamaz mıyım?
Gelmeyeceksin bile.

Ted: Herkes seninle olmak isteyecek.
Üzgünüm ama seni paylaşmak istemiyorum.

Claire: Çok tatlısın.
Ve tuhaf bir şekilde sahiplenicisin.Senin de bana bir söz vermeni istiyorum.
Eğer savaş kışkırtıcıları İran'ı işgal etmemiz gerektiğine karar verirse...
ve askerlik çağrısı yaparlarsa...

Ted: Bu olmayacak.

Claire: ...Kanada'ya taşınacağına söz ver.
Muhtemelen olmayacak.
Ama işgal ederlerse,bana söz ver.

Ted: Söz veriyorum.

Claire: Çok zekisin. Çok iyisin.
Bunları ziyan etme.

***

Man: Claire merhaba. Ben Nulmage'den Gavin.
Size bunu söylemeyi hiç istemem ama Nulmage'i, Stock Aid satın aldı.
Faaliyetlerini birleştiriyorlar.
Şirket Şikago'da. Umarım henüz New York'a yola çıkmadınız.
Üzgünüm.

Nate: Kimin umurunda?Yine de git.

Claire: Ne? Deli misin sen? Yani işim olmadığı halde New York'a mı taşınacağım?

Nate: Annem sana para verdi. Bir yere yerleşeceksin. Bir şey olmaz.
Yeteneklisin. Zekisin.Hazırsın.

Claire: Ya değilsem?

Nate: Claire bir sırrı öğrenmek ister misin? Hayatımı korkarak geçirdim.
Hazır olmadığımdan, haklı olmadığımdan, olmam gereken kişi olmadığımdan korktum.
Bu beni nereye getirdi?

***

Biriktireç'in Notu

To Nate

Claire: Aman Tanrım! Bir seferinde akşam yemeğine ekstazinin etkisinde geldiğini
hatırlıyor musun? Yanlışlıkla almış.

Brenda: Nate yemek boyunca göğüslerimi ellemişti.
Mahcup olmuştum.

Ruth: Ondan çok daha mahcup edici
hallerde yakaladığım olmuştu sizi.

David: Hatırlıyorum da... Galiba yedinci sınıftaydım.
Nate muhtemelen lise birinci sınıftaydı.
Sam Hoviak ve Tom Wheeler'la yeni dalga müzik grubu kurmuştu.
Saçı berbattı. Cidden kabarıktı.80'li yılların kötü saç stilindeydi.
Sprey sıkar, briyantin sürerdi.Yemekte yanında oturuyordum.Bir şeyin hareket ettiğini gördüm.
Örümcekti.
Saçına ağ örmüştü.
Bir şey söylemedim çünkü havalı
olmaya çalıştığını biliyordum.
Ve havalı olmasını istiyordum. Herhangi birinin sahip olabileceği en havalı
ağabey olmasını istiyordum.

George: Nate'e
David: Nate'e
Beth: Nate'e
Claire: Nate'e
Keith: Nate'e
Ruth: İlk çocuğuma.
Kids: Nate Amca'ya.
Brenda: Baba'ya diyebilir misin?
Maya: Baba'ma
Brenda: Nate'e

David: Huzur içinde yatsın!


Static


Paul Ronald Duncan
     1983-2005

My Brother is Dead

Paul's Mother: Onu tekrar bütün yapabilir misiniz?
İnsanların geleceği zaman için.

Federico: Bilhassa bu amaç için bize protez sağlayan şirketi aradım bile.

Paul's Mother: Onun eskiden olduğu gibi görünmesini istiyorum.
Bir birey olarak...
Öyle değil...

Federico: Çok doğal görünecek.
Söz veriyorum. Ve de tam.

Paul's Mother: Teşekkür ederim.

Paul's Sister: Ayağa kalkmasını ve yürümesini de sağlayabilir misiniz?
Onu konuşturabilir misiniz? Herkese her şeyin yolunda olduğunu ölmenin sorun olmadığını
söyletebilir misiniz?
Belki elinizi kafasının içine sokabilirsiniz.
"Her şey yolunda, her şey yolunda. Özgürlük. Özgürlük." dedirtirsiniz.
Paul'e o üniformayı giydirirsen ve sahte kol ve bacaklar takarsan,
her şey yolundaymış gibi göstereceksin.

Paul's Mother: Bunda ne yanlışlar var?

Paul's Sister: Gerçek değil.

Paul's Mother: Cenaze törenine gelenlere kendini
öldürdüğünü de söyleyecek misin?
İnsanların köpekleri uyutmak için kullandıkları ilaçla.

***

Woman:  Sarhoş gibi görünüyorsun.

Claire:  Değilim.

Woman: Bu sabah masanda uyuyakaldın Claire.
İki kez. Hem kokusunu da alabiliyorum.

Claire: Votka kokusu alınmaz.

***

Claire: Bana anahtarlarımı ver.

Ted: Nereye gitmek istiyorsun.

Claire: Ted.

Ted: Bu halde araba kullanmana izin vermeyeceğim.
Ne?

Claire: Hiçbir şey. Adı Ted olan biriyle çıkacağımı hiç düşünmezdim.
70'lerin adı bu.

Ted: Komik.

Claire: Seni burada istemiyorum.
Senden hoşlanmıyorum bile.
Sen faşist, Cumhuriyetçi bir pisliksin.
Başta senden hoşlanmam bile,hayatımın içine ettiğimin kanıtı.

Ted: Anahtarlarını yarın getiririm.

***
Paul's Sister: En şanssız dönemde yaşıyoruz.

Vanessa: Bazen öyle geldiğini biliyorum.

Paul's Sister: Sürekli Internet'in olduğu bir zamanda büyüdüğümü düşünürdüm.Komünizmin çöktüğü bir
dönemde. Bir de Gap var.Oysa benim yaşadığım dönemde 11 Eylül, savaşlar var.
Her şeyin sonu.

Vanessa: Çocuğun var mı?

Paul's Sister: Hayır. Çocukları sevdiğimi düşünürdüm.

Vanessa: Zor bir zaman olduğunu biliyorum ama bu dünyada hâlâ birçok iyi şey var.
Birçok güzel şey olduğunu hissediyorum ve çocuklarımın onları göreceğine seviniyorum.
Paul's Sister: Erkek kardeşim öldü.

Vanessa: Biliyorum. Eminim iyi biriydi.

Paul's Sister: Fena değildi. Olması gereken de buydu. Herkesin olması gereken bu. Fena biri olmamak. Yok edilmeleri gerekmiyordu.

Biriktireç'in Notu: 

Claire: Neden öldün ki?
Berbat bir şey bu.
Sen gittiğinden bu yana her şey çözülüyor.

Nate: Bu doğru değil.

Claire: Bana öyle geliyor.
Seni özlüyorum.
Seni öyle çok özlüyorum ki.

Claire: Ben de seni özlüyorum.
Babam öldükten sonra sürekli sana"Babam değilsin" derdim.

Nate: Evet.

Claire: O şekilde düşünmek tam bir zaman kaybıymış.

Nate: Hayır. Onun ölümüyle baş etmenin yollarındandı sadece.
Babamı çok özlemene engel oldu.

Claire: Hayır. Seni tanıyabileceğim kadar tanıyamamama neden oldu.
Artık tamamen yoksun...

Nate: Claire.

Claire: Ne? Berbat bu.

Nate: Parazit dinlemeyi bırak.

Claire: Ne demek oluyor bu?

Nate: Hiçbir şey. Bu dünyadaki her şeyin, karanlıkta yayılıp yol almaya çalışan parazit radyo yayını gibi olduğu anlamına geliyor olmalı.
Ölüm, yaşam, her şey, tamamen parazitle yayılıyor.
Anlıyor musun?
Ama eğer paraziti çok dinlersen seni mahveder.

Claire: Sen uçuyor musun?

Nate: Aslına bakarsan evet. Epeyce uçuyorum.




All Alone


Nate's Funeral

Brenda: Maya?

Maya: Babam Nerede?

Brenda: Baban burada değil...

***

Ruth: Neden bir cep telefonu almadım ben?

Beth: Çünkü cep telefonlarından nefret ediyorsun.

Ruth: Dünyadaki herkes gibi benim de cep telefonum olsaydı...

Beth: Bu onu kurtarmazdı.
Son ilacını ne zaman aldın hayatım?

Ruth: Bir ilaç daha istemiyorum.
Oğlumu istiyorum.
Güzel oğlumu istiyorum.

Beth: Biliyorum.

***

Ruth: Ameliyattan çıktığında doktor tam olarak ne dedi?

David: Sana bunu yüz kez anlattım anne.

Ruth: Açıkça anlatmadın.
Her şey yolunda dediyse, Nate de uyanık ve konuşuyorsa... Bir şeylerin çok yanlış gittiği belli.

David: Onu benim öldürdüğümü mü düşünüyorsun?
Bana söyletmeye çalıştığın şey bu mu?

Ruth: Ne cüretle benimle böyle konuşursun?

David: Sendeki ne cüret!
Ben de onu kaybettim anne.
Tüm yaptığın, beni yanlış yapmakla suçlamak.
Ben en azından oradaydım.
Lanet olsun.

***

Claire: Nedenin bilmiyorum fakat sürekli ağabeyimle yaptığım aptalca kavgaları hatırlıyorum.
İyi günlerimizi hatırlamıyorum.
Korkunç değil mi?

***

Funeral Talk

George: Genç birinin ölümü her zaman korkunç bir darbedir.
Ama bu sefer daha da zalimce.
Çünkü Nate bir idealistti.
Hayatı boyunca iyi biri olabilmek için mücadele etti.
Mükemmel değildi.
Ama aramızda kim mükemmel ki?
Asla kendinden, sevdiği kişilerden ve hatta sevginin kendisinden
vazgeçmezdi.
Tüm eziyetli ve güzel şekillerinde

***

Ruth: Nasılsın?

David: İyiyim.

Söylediklerim için özür dilerim.

Ruth: Ben de özür dilerim.
Onu sen de kaybettin...

***

Federico: David Nerede?

Keith: Biraz fazla üzgün sanırım.

Ruth: Hepimiz  üzgünüz.
Törene başlıyoruz.

David: Gelemem.

Ruth: Arabadan çıkmazsan kendinden
sonsuza dek nefret edeceksin.

David: Biliyorum ama gelemem.

Ruth: Evet, gelebilirsin.
Bacakların var.
Sensiz bunu yapmayacağım.

David: Lütfen anne. Başım öyle dönüyor ki, nefes alamıyorum.

Ruth: O zaman nefes alabilene dek bekleyeceğiz.

***

Ruth: Herhangi birinin bir şeyi nasıl atlatabildiğini unuttum.

Beth: Aslında atlatılmaz.

Ruth's Sister: Böyle konuşma. Atlatırsın.

George: Zaman meselesi.

Ruth's Sister: Sevgiyi hatırlamak. Cidden.

Ruth: Ne demek oluyor bu?

George: Yavaş yavaş senin için asıl önemli olan şeylere aşık oluyorsun.

Ruth's Sister: Belki kaybettiğin şeyleri anlamlandırmanın bir yolunu buluyorsun.


Biriktireç'in Notu:

Nate'in isteği üzerine yeşil cenazesinde okunur:

Ölümümüz sonsuzlukla Evliliğimizdir.
Peki sır nedir?
Tanrı tektir.
Güneş ışığı kırılır
Evin pencerelerinden girerken.
Tıpkı üzüm salkımlarındaki
Çeşitlilik gibi.
Ama üzüm suyu gibi değil.
Çünkü Tanrı'nın ışığında
Yaşayanlar için,
Nefsin ölümü bir lütuftur.
O ölümü tadan nefis için
Ne iyi söyleyin ne de kötü.
Çünkü o artık iyiliğin ve
Kötülüğün ötesine geçmiştir.
Gözlerinizi Tanrı'ya çevirin.
Ve onun gaybı hakkında konuşmayın.
Ve böylece o size
Çok farklı görünecek.

Mevlana



4.27.2013

Ecotone



Laurence Hall Matheson 
           1971-2005

One Moment We're Here, 
One Moment We Gone.


Maggie: Ben Maggie.

David: Merhaba Maggie.

Maggie: Nate evimde yere yığıldı.

David: Nate mi? Ne? Neden?

Maggie: Bilmiyorum.

David: İyi mi?

Maggie: Bilmiyorum. Baygındı.

***

Doctor: Yeni bir AVM oluşmuş.
Yırtılan; fıtık oluşumuna ve beyindeki şişliğe neden olan o.
Kanamayı durdurmayı ve kafatası basıncını azaltmayı başardık.
Ama kalp atışları ve solunumuyla ilgili bazı sorunlar vardı.

Brenda: Ne demek oluyor bu?

Doctor: Komada.
Olanların bazı uzun vadeli etkileri olabilir.
Uyanana dek net olarak bilmeyeceğiz.
Ne zaman uyanacağını da bilmiyoruz.

Claire: Tanrım.

David: Yani ne kadar komada kalabilir?

Doctor: Günlerce. Haftalarca.

Brenda: Ne tür uzun vadeli etkiler?

Doctor: Görüş kaybı, hafıza kaybı, konuşmada ve hareketlerde bozukluk.

Ted: Ama konuşmak ve yürümek yeniden öğrenilebilir.
Büyük babam felç geçirmişti.
Öğrendi.

Doctor: Doğru. Bu olabilir. Ama dediğim gibi, bilinci yerine
gelene dek net olarak bilemeyeceğiz.

David: Onu bir an önce görmeliyiz.

Doctor: Nekahetten çıktıktan sonra. Her şey yolunda giderse onu sabahleyin nörolojiye
nakledeceğiz.Ama önce bu geceyi atlatsın.
Olur mu?

***
Brenda: Nate.
Hemşire, uyandı.
Nate.

***

Maggie: İyi misin?
Yemin Et

Nate: Yemin ederim.

Maggie: Keşke senden beni bırakmanı istemeseydim.

Nate: Ben hiçbir şey için pişman değilim.
Biriyle seviştiğinde, beynin patlıyorsa bu iyiye işarettir.

Maggie: Kes şunu. Korkunçsun.

Nate: Söylemek istediğin birçok şey var.
Nereden başlayacağımı bilmiyorum.

Maggie: Sadece dinlen.

***

Brenda: Dün gece kilisede seni bekliyordum.
Sen Maggie'yle konuşurken.
Sana git ve istediğini yap dedim.
Galiba sen de yaptın.

Nate: Üzgünüm. Böyle olmasını
hiç istemezdim.

Brenda: Dinle.
Bütün gece uyumadım ve düşündüm.
Hayattasın.
Asıl önemli olan tek şey bu.
Birlikte daha kötü şeyleri  atlattık.
Bunu da atlatacağız.

Nate: Sanmıyorum.

Brenda: Ne?
Birlikte atlatmayacağız.

Brenda: Söylediğini düşündüğüm
şeyi mi söylüyorsun?
Maya ne olacak?

Nate: Onu konuşuruz.
İleride yapacağımız bir
konuşma o.

Brenda: Yani bu kadar mı?
Bitirdin mi?
Çaba bile harcamayacak mıyız?

Nate: Çaba harcadık.
İkimiz de. Uzun süredir.
Başlangıcından bu yana.
Sadece farklıyız. Hepsi bu.

Brenda: Evet. Sen narsistsin.
Herhangi birine ya da bir şeye bağlanabileceğini
sanmıyorum. Kendine bile.

Nate: Kavga etmeyeceğim.
Kavga etmekten çok yoruldum.

***

David: Nate!

Nathaniel Samuel Fisher Jr.
        1965-2005


Singing For Our Lives


Pilar Sandoval
 1970-2005


Latino Funeral

Nate: Tanrım!
Cilalı. Cilalı ne?
Neden bahsettiğinizi bilmiyorum.

Federico: Madem İngilizce konuşmadıklarını
biliyordun neden bu cenazeyi sen aldın?

Nate: İspanyolca öğrenmeye çalışıyorum.

Federico: Müşterilerimizi sınıf gibi kullanarak mı?

***

Nate:  Tüm bunlardan gerçekten emin misin?
Federico: Ne?

Nate: Ticari mallarda biraz abartmadın mı?

Federico: Neden söz ediyorsun?

Nate: Onlara dört bin dolara tabut satmışsın.
Sırf sapları için 600 dolar eklemişsin.
3000 dolar anıt için, 400 dolar da güvercinler için.
Böyle sürüp gidiyor.

Federico: En küçük kızlarını  gömüyorlar Nate.

Nate: Adam makine fabrikasında çalışıyor. Bunu karşılayamaz.

Federico: İspanyolca birkaç kelime öğrendiğin gibi belki Latin kültürü hakkında da
bir şeyler öğrenmelisin.
Ölülere saygı gösteririz Nate.

Nate: Ve ölüler yüzünden parasız kalırsınız.

Federico: Bu çok ırkçı.

Nate: Nasıl ırkçı oluyorum? Kültürel bir şey olduğunu söyleyen sendin.


A Little More Green

David: Bu. Şirketin bir yılının sonunda geleneksel ikramiyelerimizi almak yerine
şirkete yatırım yapmayı düşünmeliyiz bence.

Federico: Buna katılıyorum.

David: Krematoryum satın almayı öneriyorum.

Federico: Ne? Hayır. Hayatta olmaz.
Sevdiklerini yakmak isteyenler, hiçbir şeye para harcamak istemeyenler.
Ölü yakmada kazanılacak para yok.

Nate: Bence yapmamız gereken son şey,
krematoryum almak.

Federico: Teşekkürler.

Nate: Ama sana da katılmıyorum.
Bu işin tamamen içine edilmiş durumda.
Ölüm eskiden evde gerçekleşen bir şeydi.
Aile ilgilenirdi. Ölü kaldırıcılar sadece tabut yapardı.
Dolap yapan kişilerdik.

David: Dolap yapmayı bildiğime
emin değilim.

Nate: İç Savaş'la birlikte cesetler
çürümeden onları memleketlerine yollamaları gerekti.
Kimyasal maddeler sürmeye başladılar.
Sonra elbette pisliğin teki bundan para kazanmanın yolunu buldu.
Yaptığımız birçok şeyin gerçek bir nedeni yok.
Cesetlere kimyasal maddeler sürmemiz gerekmiyor.

Federico: Koku gibi küçük bir sorun var.

Nate: Ne olmuş?
O da ölümün bir parçası.
Bence bu işin yanıldığı yer de bu. Maskelemeye çalıştık. Cesetleri güzelleştirdik, düzelttik.
Bu başkasının sorunu.

David: Gerçekten bir önerin var mı yoksa genel bir ders mi bu Nate?

Nate: Yeşil cenaze törenleri.

Federico: Tanrım!

Nate: Tabut yok, toprağa sızacak zehirli kimyasal maddeler yok.

David: Peki bundan nasıl para kazanacağız?

Nate: Bunda amaç para kazanmak değil.
Dünyayı daha güzel bir yer haline getirmek.

David: Üzgünüm ama beş parasız olduğum bir dünya bana pek daha güzel gelmiyor.

Nate: Pekala.
Korumaya değer doğal bir yer bulacağız.
Koruma için irtifak hakkı alacağız.
Böylece gelecekte araziye bina yapılamayacak.

David: Bakın kim aniden ev ödevini yapmaya başlamış.

Nate: Öldüğümde kefene sarılmak ve güzel bir ağacın yanına gömülmek istiyorum.
Kimsenin küçük bir alışveriş merkezi yapamayacağı bir yere.


Back To The Past

Claire: Russell merhaba.

Russel: Claire. Lanet olsun.

Claire: Russell, bu Ted.

Russel: Gizli servis ajanı mısın?

Ted: Evet. Aslında öyleyim.

Claire: Nasılsın?
İyiyim. Gerçekten iyiyim.
Bana bir araba çarptığından bu yana, çalışmalarım çok iyi bir yere geldi.

Claire: Tanrım! Sana araba mı çarptı?
Ne oldu?

Russell: Açıkçası, o duyguları eserlerim arıcılığıyla anlatmayı tercih ediyorum.

Ted: Onunla çıktın mı?

Claire: Bir süre erkek arkadaşımdı.
Evet.
Sonra eşcinsel oldu.
Sonra Anita'yla oldu.
Ben de Jimmy'yle. Sanırım.
Kafa karıştırıcı olabiliyor.

***

Anita: Zengin misin?
Lütfen eserlerimden al.

Claire: Aslında Ted fotoğrafını beğendi.

Anita: Sahi mi? Arabada bir kutu var.
Lütfen onlardan satın al.
Kıyafete, uyuşturucuya ve
şampuana ihtiyacım var.

Anita: Jimmy'nin heykellerinin gerçeklikle çatışmasının heyecan yarattığını yazmışlar.

Claire: Güzel. Russell seni arıyordu.

Jimmy: Tanrım. Saklanmalıyım.
Bana yaklaşacak olursa lütfen onu yakalayıp bayılana dek dövün.
Güle güle.

Claire: Russell'la arasında ne var?

Anita: Harika. Jimmy sarhoş oldu. Russell'ın
ona oral seks yapmasına izin verdi.
Russell şu anda âşık.

Claire: Tanrım.

***

Olivier (Art Teacher): Bu gülümsemeyi görmeyeli
ne kadar oldu biliyor musun?
Bilgiçliğin nerede?

Claire: Galiba kaybettim.

Olivier: Bu gece birlikte olduğun genç adam kim?
Seni onunla tanıştırırdım.
Ama onunla yatmanı istemiyorum.

Claire: İşte bilgiçliğin burada Claire.
Seviştiğin eski erkek arkadaşlarımdan bahsetmişken Billy'nin işi bıraktığını duydum.

Olivier: Belli ki onu mahvetmişsin.

Claire: Duvarda asılı bir çalışman var mı?

Olivier: Yok.
Hala resim yapıyorum ama hepsi berbat.
Eserlerimi satın alan tek kişi, zengin metresim.
Bundaki aşağılanmayı bilir misin?

Claire: Üzgünüm.

Olivier: Hepimiz bazen nadasta
olduğumuz dönemler yaşarız.
Yeni şeyler gelişmesi için toprağın dinlenmesi izin vermeliyiz.

Claire: Gerçekten mi?
Sence bu doğru mu?

Olivier: Tanrım. Lütfen doğru olsun.
Yoksa kader mahkûmuyum demektir.
Öğretmenliği bırakıp taksiciliğe başlamam gerekir.

Claire: Sen araba kullanmazsın.

Olivier: O zaman gerçekten mahvoldum
demektir. Değil mi?
Ya sen?

Claire: Aylardır tek bir fotoğraf çekmedim.

Olivier: Sanatın canı cehenneme.
Ne yapıyorsun demek istedim.

Claire: Rezil bir işte çalışıyorum.
Kendime acıyorum.
Her gece hayatımdan nefret ederek eve gidiyorum.
Berbat, değil mi?

***

Claire: Bu gece herkesi göreceğim diye gergindim.
Sanki ben hiç yol kat edemezken hayatlarında ilerlediler muhteşem şeyler yapıyorlar sandım.
Ama Tanrım!
Onları bıraktığım haldeler.

Ted: Bu kendini nasıl hissettiriyor?

Claire: Çok iyi.


Fill İn The Blanks

Nate: Los Angeles'a alışıyor musun?

Maggie: Her sabah camdan bakıp buraya nasıl geldiğimi düşünüyorum.
Sonra gitmek üzereyken babamın kalmam için yalvardığını hatırlıyorum.

Nate: Ben de aynen böyle burada kaldım.
Babam öldükten sonra annem kalmamı istedi.

Maggie: Pişman mısın?

Nate: Hiç olmak istemediğim tek şey olduğum için mi?
Evet.
Ya da değilim. Bilmiyorum.
Bir süre insanlara yardım ettiğimi düşündüm.
Son günlerde bu iş tamamen gereksiz geliyor.
Kendimi işe yaramaz hissediyorum.
Özürlü bir çocuğumuz olabilir.
Ve o konuda yapabileceğimhiçbir şey yok.
Bebeği sağlıklı kılamam.
Kendimi bununla ilgilenmek için hazır olmaya zorlayamıyorum.
Hazır olmayı istemeye bile zorlayamıyorum.
Hiçbir şey yapamıyorum.

Maggie: Korkmaya iznin var.
Hayat korkutucu.

Nate: Evet. Dehşet verici.

***

Nate: Ağlıyor musun?

Maggie: Hayır.
İyiyim.
Gitmelisin.

Nate: İyi olduğuna emin misin?

Maggie: İyiyim.
Gitmelisin.

Nate: Bu planlı değildi.

Maggie: Biliyorum.

Maggie: Ne var?

Nate: Kolum uyuştu.


Biriktireç'in Notu

Nate: Kolum uyuştu... Kolum, kolum...

Maggie: Nate!
Sorun ne?
Aman Tanrım!



The Silence


Peter Thomas Burns
     1948-2005



Amniyosentez

Doctor: Kan testi pozitifti.
Bu da bebeğin bir tür rahatsızlığı
olabileceğini gösteriyor.

Brenda: Ne gibi?

Doctor: Down sendromu veya
Spina Bifida gibi.
Ancak bu test yetersiz.
Testleri pozitif çıkan bebeklerin %95'inden
fazlasında bu iki hastalık da olmuyor.

***

Maggie: Öncelikle bu bebeğin bir sorunu olmama ihtimali yüksek.
Ama bir sorun olsa da önemli olmayabilir.

Nate: Onca insanın içinde sen bunu nasıl söylersin?

Doktorlar bana Jesse'nin hasta olduğunu ilk söylediğinde çok korkmuştum.
Nate...
Ama tüm o korkunç şeyler, bana verdiklerini yok etmiyor.
Jesse'nin ilk gülümsediği an.
Ay'a bakınca çok heyecanlanırdı.
Daha iki yaşındaydı ama o bir kişiydi.
Harika bir kişiydi.
Burada çok kısa süre kaldı.
Onu tanıma fırsatı bulduğum için kendimi çok şanslı hissediyorum.
Beni daha büyük bir insan yaptı.

***

Brenda: Bana gerçekten de kızgınsın değil mi?

Nate: Bağışla beni.

Brenda: Ne yani? Doktora gitmemi ve
bebeğin iyi olduğuna emin olmamı, eğer değilse onu öldürmemi mi istiyorsun?

Nate: Tanrım! Bu şekilde söylemek
zorunda değilsin.


Claire Have A job: Secretary

Man: İşten sonra bir grup Doc'a gidiyoruz.

Claire: Alışveriş merkezindeki bara mı?
Doc Hannigan'a mı?
Çünkü en yakın yer orası ve sürahiyle bira veriyorlar.
İş yerindeki herkes oraya gidiyor.

Claire: Özür dilerim. Ben onu...

Woman: Haydi Claire. Senin kakan
kokmuyor mu sanıyorsun?

Claire: Hayır. Kakam kokuyor sanırım.

Woman: Harika.
Geliyorsun o zaman.

Claire: Belki başka zaman.

***

Claire: Neden o insanlarla dışarı çıkmadığını bilmiyorum.

Ruth: Bazen herkesten üstün sanıyorsun kendini.

Claire: Umarım öyleyimdir.
Ruth: Değilsin.

Claire: Zaten yorgunum.
Bütün gün hiçbir şey yapmamanın
bu kadar yorucu olabileceğini bilmezdim.

Ruth: Senin yaşındayken o kadar çok enerjim vardı ki.

Claire: Hem bu gece biraz çalışmak istiyorum.

Ruth: Ne üstünde çalışıyorsun?

Claire: Aslında hiçbir şey üstünde.
Çok verimsizim.
Haftalardır masama bile
oturmadım.Çünkü ne zaman otursam ve kendimi nasıl ifade etmek istediğimi düşünsem,
bir şey bulamıyorum.
Sanki devasa bir boşluktayım.
Tam bir sessizlik hâkim.
Dünyanın en büyük yalnızlık hissi bu.

Do you think this has too much dill ?

Federico: Patates salatası yapıyorsunuz.
Büyük olay nedir?

Ruth: Bu gece bir partiye gideceğim.

Federico: Nasılsınız?
Artık bekâr olduğunuza göre.

Ruth: Harika.
Son günlerde birçok ilginç
kültürel faaliyete katıldım.
Sence içinde çok dereotu mu var?

(Dream)

Federico: Tekrar Vanessa ile olduğuna göre çok mutlu olmalısın.

Ruth: Vanessa çok affedici bir kadın.

Federico: Aslında değil.
Benimle yatmayı istemiyor.
Ne dersem diyeyim, ne yaparsam yapayım bana eskisi gibi bir arzuyla bakmasını sağlayamıyorum.
Çok acı verici.
En kötü tarafı da, ne zaman ona baksam çok tâhrik olmam.

Ruth: Mastürbasyon o gerginliği biraz azaltabilir.
Evlendiğimde Nathaniel'in sürekli mastürbasyon yaptığı uzun dönemler vardı.

Federico: Tutku istiyorum.
Karım beni öyle çok istemeli ki, ne zaman yanından geçecek olsam
popomu kavramayı istemeli.
Veya...

Ruth: Federico ?

Federico: Evet.
Dereotu fazla olmuş.

This Loneliness, Forever

Woman: Ruth?
Burada yapayalnız dikilirken
çok perişan görünüyorsun.
Haydi dolaşalım ve sana ilginç
birini bulmaya çalışalım.

Ruth: Teşekkürler Cindy ama
sanmıyorum.

Cindy: Haydi Ruth. Eğlenceli olacak.

Ruth: Hayır. Eğlenceli olmayacak.
Yedi milyon yaşındayım.
Bir türlü yok olmayan bir boşluk
duygum var.
Her yere gittim, her şeyi yaptım.
O uyduruk Skirball Merkezi'ne
dahi gittim.
Ve hâlâ yalnızım.
Başkaları hemen birini buluyor.
Benim işim bitti. Bu kadar.
Huzur içinde pörsümek için yalnız
kalmak istiyorum sadece. Lütfen.



4.26.2013

Rainbow Of Her Reasons


Fiona Lenore Kleinschmidt 
           1952-2005

First Love

Ruth's Sister: Çok mutluydu.
Manzarayı göreceği için heyecanlıydı.
Topanga Kanyonu'nda o kadar
güzel bir sabah görmemişsinizdir.

Nate: Fiona'nın öldüğüne inanamıyorum.

Federico: Onu sen de tanıyor muydun?

Nate: Tanıyordum.

Federico: Bu, tanıdığın ikinci kişi oldu.

Nate: Biliyorum.

Ruth's Sister: Eceli gelmişti Nate.
Onu götürmek zorunda bırakıldım.
Yürüyüşe çıkmak için arabamla kanyonda gidiyordum arabam garaj girişinde durdu.
İçimden bir ses"Fiona'yı da götür" dedi.
Ruhun onu alması gerekiyordu.
Ruhun çok gizemli yöntemleri var.

***

Federico: Yattığın ilk kadın.
Gerçekten mi?

Nate: Gerçekten.

Federico: Eminim onu bir daha çıplak
göreceğini hiç düşünmemişsindir.

Nate: Evet.

Federico: Nasıl dayanmış?
Yirmi yıl sonra
onda ne farklılık var?

Nate: Fark etmediysen söyleyeyim.
Her tarafında çürükler var ve yaralı seni geri zekâlı.

***

Billy: Belki de aslında Claire'i o kadar sevmediğim, dünyayı bir başkasıyla görmeyi sevdiğim doğrudur.
Sadece ikimiz olmayı.İlk aşkım gibi gelmişti.
Daha çocuk olduğunu biliyorum ama birlikte çocuktuk.

Nate: İlk aşkım yeni öldü.

Billy: Cidden mi?

Nate: Evet. Onunla tanıştığımda
15 yaşımdaydım.
O 32 yaşındaydı.

Billy: Vay.

Nate: Evet.
Ondan sonraki herkes heyecanlanmıştı. Bilirsin.
Ne yapmıştı sana diye.

Nate: Herkes hep bana bir şey yaptığını düşündü.
Fiona'ya kadar yaşıtım olan kızlarla oynaşıyordum.
Karanlık odalarda kızların pantolonuna elimi sokmaya falan çalışırdım.
Fiona onu tam anlamıyla görmeme izin verdi.
Ben de onu sevdim.
Bir yıl boyunca. Başka kızlarla görüşüyordum.
Ona mektuplar yazdım.
Bazıları kafiyeliydi.
Muhtemelen o mektupları okuyunca güldüğünü biliyorum.

Billy: Güldüğünü sanmam.

Biriktireç'in Notu: 

Nate: Aşk hissettiğin bir şey değil.
Yaptığın bir şey.
Birlikte olduğun kişi bunu istemiyorsa kendine bir iyilik yap
ve bunu isteyen birine sakla...