4.27.2013

Ecotone



Laurence Hall Matheson 
           1971-2005

One Moment We're Here, 
One Moment We Gone.


Maggie: Ben Maggie.

David: Merhaba Maggie.

Maggie: Nate evimde yere yığıldı.

David: Nate mi? Ne? Neden?

Maggie: Bilmiyorum.

David: İyi mi?

Maggie: Bilmiyorum. Baygındı.

***

Doctor: Yeni bir AVM oluşmuş.
Yırtılan; fıtık oluşumuna ve beyindeki şişliğe neden olan o.
Kanamayı durdurmayı ve kafatası basıncını azaltmayı başardık.
Ama kalp atışları ve solunumuyla ilgili bazı sorunlar vardı.

Brenda: Ne demek oluyor bu?

Doctor: Komada.
Olanların bazı uzun vadeli etkileri olabilir.
Uyanana dek net olarak bilmeyeceğiz.
Ne zaman uyanacağını da bilmiyoruz.

Claire: Tanrım.

David: Yani ne kadar komada kalabilir?

Doctor: Günlerce. Haftalarca.

Brenda: Ne tür uzun vadeli etkiler?

Doctor: Görüş kaybı, hafıza kaybı, konuşmada ve hareketlerde bozukluk.

Ted: Ama konuşmak ve yürümek yeniden öğrenilebilir.
Büyük babam felç geçirmişti.
Öğrendi.

Doctor: Doğru. Bu olabilir. Ama dediğim gibi, bilinci yerine
gelene dek net olarak bilemeyeceğiz.

David: Onu bir an önce görmeliyiz.

Doctor: Nekahetten çıktıktan sonra. Her şey yolunda giderse onu sabahleyin nörolojiye
nakledeceğiz.Ama önce bu geceyi atlatsın.
Olur mu?

***
Brenda: Nate.
Hemşire, uyandı.
Nate.

***

Maggie: İyi misin?
Yemin Et

Nate: Yemin ederim.

Maggie: Keşke senden beni bırakmanı istemeseydim.

Nate: Ben hiçbir şey için pişman değilim.
Biriyle seviştiğinde, beynin patlıyorsa bu iyiye işarettir.

Maggie: Kes şunu. Korkunçsun.

Nate: Söylemek istediğin birçok şey var.
Nereden başlayacağımı bilmiyorum.

Maggie: Sadece dinlen.

***

Brenda: Dün gece kilisede seni bekliyordum.
Sen Maggie'yle konuşurken.
Sana git ve istediğini yap dedim.
Galiba sen de yaptın.

Nate: Üzgünüm. Böyle olmasını
hiç istemezdim.

Brenda: Dinle.
Bütün gece uyumadım ve düşündüm.
Hayattasın.
Asıl önemli olan tek şey bu.
Birlikte daha kötü şeyleri  atlattık.
Bunu da atlatacağız.

Nate: Sanmıyorum.

Brenda: Ne?
Birlikte atlatmayacağız.

Brenda: Söylediğini düşündüğüm
şeyi mi söylüyorsun?
Maya ne olacak?

Nate: Onu konuşuruz.
İleride yapacağımız bir
konuşma o.

Brenda: Yani bu kadar mı?
Bitirdin mi?
Çaba bile harcamayacak mıyız?

Nate: Çaba harcadık.
İkimiz de. Uzun süredir.
Başlangıcından bu yana.
Sadece farklıyız. Hepsi bu.

Brenda: Evet. Sen narsistsin.
Herhangi birine ya da bir şeye bağlanabileceğini
sanmıyorum. Kendine bile.

Nate: Kavga etmeyeceğim.
Kavga etmekten çok yoruldum.

***

David: Nate!

Nathaniel Samuel Fisher Jr.
        1965-2005


Singing For Our Lives


Pilar Sandoval
 1970-2005


Latino Funeral

Nate: Tanrım!
Cilalı. Cilalı ne?
Neden bahsettiğinizi bilmiyorum.

Federico: Madem İngilizce konuşmadıklarını
biliyordun neden bu cenazeyi sen aldın?

Nate: İspanyolca öğrenmeye çalışıyorum.

Federico: Müşterilerimizi sınıf gibi kullanarak mı?

***

Nate:  Tüm bunlardan gerçekten emin misin?
Federico: Ne?

Nate: Ticari mallarda biraz abartmadın mı?

Federico: Neden söz ediyorsun?

Nate: Onlara dört bin dolara tabut satmışsın.
Sırf sapları için 600 dolar eklemişsin.
3000 dolar anıt için, 400 dolar da güvercinler için.
Böyle sürüp gidiyor.

Federico: En küçük kızlarını  gömüyorlar Nate.

Nate: Adam makine fabrikasında çalışıyor. Bunu karşılayamaz.

Federico: İspanyolca birkaç kelime öğrendiğin gibi belki Latin kültürü hakkında da
bir şeyler öğrenmelisin.
Ölülere saygı gösteririz Nate.

Nate: Ve ölüler yüzünden parasız kalırsınız.

Federico: Bu çok ırkçı.

Nate: Nasıl ırkçı oluyorum? Kültürel bir şey olduğunu söyleyen sendin.


A Little More Green

David: Bu. Şirketin bir yılının sonunda geleneksel ikramiyelerimizi almak yerine
şirkete yatırım yapmayı düşünmeliyiz bence.

Federico: Buna katılıyorum.

David: Krematoryum satın almayı öneriyorum.

Federico: Ne? Hayır. Hayatta olmaz.
Sevdiklerini yakmak isteyenler, hiçbir şeye para harcamak istemeyenler.
Ölü yakmada kazanılacak para yok.

Nate: Bence yapmamız gereken son şey,
krematoryum almak.

Federico: Teşekkürler.

Nate: Ama sana da katılmıyorum.
Bu işin tamamen içine edilmiş durumda.
Ölüm eskiden evde gerçekleşen bir şeydi.
Aile ilgilenirdi. Ölü kaldırıcılar sadece tabut yapardı.
Dolap yapan kişilerdik.

David: Dolap yapmayı bildiğime
emin değilim.

Nate: İç Savaş'la birlikte cesetler
çürümeden onları memleketlerine yollamaları gerekti.
Kimyasal maddeler sürmeye başladılar.
Sonra elbette pisliğin teki bundan para kazanmanın yolunu buldu.
Yaptığımız birçok şeyin gerçek bir nedeni yok.
Cesetlere kimyasal maddeler sürmemiz gerekmiyor.

Federico: Koku gibi küçük bir sorun var.

Nate: Ne olmuş?
O da ölümün bir parçası.
Bence bu işin yanıldığı yer de bu. Maskelemeye çalıştık. Cesetleri güzelleştirdik, düzelttik.
Bu başkasının sorunu.

David: Gerçekten bir önerin var mı yoksa genel bir ders mi bu Nate?

Nate: Yeşil cenaze törenleri.

Federico: Tanrım!

Nate: Tabut yok, toprağa sızacak zehirli kimyasal maddeler yok.

David: Peki bundan nasıl para kazanacağız?

Nate: Bunda amaç para kazanmak değil.
Dünyayı daha güzel bir yer haline getirmek.

David: Üzgünüm ama beş parasız olduğum bir dünya bana pek daha güzel gelmiyor.

Nate: Pekala.
Korumaya değer doğal bir yer bulacağız.
Koruma için irtifak hakkı alacağız.
Böylece gelecekte araziye bina yapılamayacak.

David: Bakın kim aniden ev ödevini yapmaya başlamış.

Nate: Öldüğümde kefene sarılmak ve güzel bir ağacın yanına gömülmek istiyorum.
Kimsenin küçük bir alışveriş merkezi yapamayacağı bir yere.


Back To The Past

Claire: Russell merhaba.

Russel: Claire. Lanet olsun.

Claire: Russell, bu Ted.

Russel: Gizli servis ajanı mısın?

Ted: Evet. Aslında öyleyim.

Claire: Nasılsın?
İyiyim. Gerçekten iyiyim.
Bana bir araba çarptığından bu yana, çalışmalarım çok iyi bir yere geldi.

Claire: Tanrım! Sana araba mı çarptı?
Ne oldu?

Russell: Açıkçası, o duyguları eserlerim arıcılığıyla anlatmayı tercih ediyorum.

Ted: Onunla çıktın mı?

Claire: Bir süre erkek arkadaşımdı.
Evet.
Sonra eşcinsel oldu.
Sonra Anita'yla oldu.
Ben de Jimmy'yle. Sanırım.
Kafa karıştırıcı olabiliyor.

***

Anita: Zengin misin?
Lütfen eserlerimden al.

Claire: Aslında Ted fotoğrafını beğendi.

Anita: Sahi mi? Arabada bir kutu var.
Lütfen onlardan satın al.
Kıyafete, uyuşturucuya ve
şampuana ihtiyacım var.

Anita: Jimmy'nin heykellerinin gerçeklikle çatışmasının heyecan yarattığını yazmışlar.

Claire: Güzel. Russell seni arıyordu.

Jimmy: Tanrım. Saklanmalıyım.
Bana yaklaşacak olursa lütfen onu yakalayıp bayılana dek dövün.
Güle güle.

Claire: Russell'la arasında ne var?

Anita: Harika. Jimmy sarhoş oldu. Russell'ın
ona oral seks yapmasına izin verdi.
Russell şu anda âşık.

Claire: Tanrım.

***

Olivier (Art Teacher): Bu gülümsemeyi görmeyeli
ne kadar oldu biliyor musun?
Bilgiçliğin nerede?

Claire: Galiba kaybettim.

Olivier: Bu gece birlikte olduğun genç adam kim?
Seni onunla tanıştırırdım.
Ama onunla yatmanı istemiyorum.

Claire: İşte bilgiçliğin burada Claire.
Seviştiğin eski erkek arkadaşlarımdan bahsetmişken Billy'nin işi bıraktığını duydum.

Olivier: Belli ki onu mahvetmişsin.

Claire: Duvarda asılı bir çalışman var mı?

Olivier: Yok.
Hala resim yapıyorum ama hepsi berbat.
Eserlerimi satın alan tek kişi, zengin metresim.
Bundaki aşağılanmayı bilir misin?

Claire: Üzgünüm.

Olivier: Hepimiz bazen nadasta
olduğumuz dönemler yaşarız.
Yeni şeyler gelişmesi için toprağın dinlenmesi izin vermeliyiz.

Claire: Gerçekten mi?
Sence bu doğru mu?

Olivier: Tanrım. Lütfen doğru olsun.
Yoksa kader mahkûmuyum demektir.
Öğretmenliği bırakıp taksiciliğe başlamam gerekir.

Claire: Sen araba kullanmazsın.

Olivier: O zaman gerçekten mahvoldum
demektir. Değil mi?
Ya sen?

Claire: Aylardır tek bir fotoğraf çekmedim.

Olivier: Sanatın canı cehenneme.
Ne yapıyorsun demek istedim.

Claire: Rezil bir işte çalışıyorum.
Kendime acıyorum.
Her gece hayatımdan nefret ederek eve gidiyorum.
Berbat, değil mi?

***

Claire: Bu gece herkesi göreceğim diye gergindim.
Sanki ben hiç yol kat edemezken hayatlarında ilerlediler muhteşem şeyler yapıyorlar sandım.
Ama Tanrım!
Onları bıraktığım haldeler.

Ted: Bu kendini nasıl hissettiriyor?

Claire: Çok iyi.


Fill İn The Blanks

Nate: Los Angeles'a alışıyor musun?

Maggie: Her sabah camdan bakıp buraya nasıl geldiğimi düşünüyorum.
Sonra gitmek üzereyken babamın kalmam için yalvardığını hatırlıyorum.

Nate: Ben de aynen böyle burada kaldım.
Babam öldükten sonra annem kalmamı istedi.

Maggie: Pişman mısın?

Nate: Hiç olmak istemediğim tek şey olduğum için mi?
Evet.
Ya da değilim. Bilmiyorum.
Bir süre insanlara yardım ettiğimi düşündüm.
Son günlerde bu iş tamamen gereksiz geliyor.
Kendimi işe yaramaz hissediyorum.
Özürlü bir çocuğumuz olabilir.
Ve o konuda yapabileceğimhiçbir şey yok.
Bebeği sağlıklı kılamam.
Kendimi bununla ilgilenmek için hazır olmaya zorlayamıyorum.
Hazır olmayı istemeye bile zorlayamıyorum.
Hiçbir şey yapamıyorum.

Maggie: Korkmaya iznin var.
Hayat korkutucu.

Nate: Evet. Dehşet verici.

***

Nate: Ağlıyor musun?

Maggie: Hayır.
İyiyim.
Gitmelisin.

Nate: İyi olduğuna emin misin?

Maggie: İyiyim.
Gitmelisin.

Nate: Bu planlı değildi.

Maggie: Biliyorum.

Maggie: Ne var?

Nate: Kolum uyuştu.


Biriktireç'in Notu

Nate: Kolum uyuştu... Kolum, kolum...

Maggie: Nate!
Sorun ne?
Aman Tanrım!



The Silence


Peter Thomas Burns
     1948-2005



Amniyosentez

Doctor: Kan testi pozitifti.
Bu da bebeğin bir tür rahatsızlığı
olabileceğini gösteriyor.

Brenda: Ne gibi?

Doctor: Down sendromu veya
Spina Bifida gibi.
Ancak bu test yetersiz.
Testleri pozitif çıkan bebeklerin %95'inden
fazlasında bu iki hastalık da olmuyor.

***

Maggie: Öncelikle bu bebeğin bir sorunu olmama ihtimali yüksek.
Ama bir sorun olsa da önemli olmayabilir.

Nate: Onca insanın içinde sen bunu nasıl söylersin?

Doktorlar bana Jesse'nin hasta olduğunu ilk söylediğinde çok korkmuştum.
Nate...
Ama tüm o korkunç şeyler, bana verdiklerini yok etmiyor.
Jesse'nin ilk gülümsediği an.
Ay'a bakınca çok heyecanlanırdı.
Daha iki yaşındaydı ama o bir kişiydi.
Harika bir kişiydi.
Burada çok kısa süre kaldı.
Onu tanıma fırsatı bulduğum için kendimi çok şanslı hissediyorum.
Beni daha büyük bir insan yaptı.

***

Brenda: Bana gerçekten de kızgınsın değil mi?

Nate: Bağışla beni.

Brenda: Ne yani? Doktora gitmemi ve
bebeğin iyi olduğuna emin olmamı, eğer değilse onu öldürmemi mi istiyorsun?

Nate: Tanrım! Bu şekilde söylemek
zorunda değilsin.


Claire Have A job: Secretary

Man: İşten sonra bir grup Doc'a gidiyoruz.

Claire: Alışveriş merkezindeki bara mı?
Doc Hannigan'a mı?
Çünkü en yakın yer orası ve sürahiyle bira veriyorlar.
İş yerindeki herkes oraya gidiyor.

Claire: Özür dilerim. Ben onu...

Woman: Haydi Claire. Senin kakan
kokmuyor mu sanıyorsun?

Claire: Hayır. Kakam kokuyor sanırım.

Woman: Harika.
Geliyorsun o zaman.

Claire: Belki başka zaman.

***

Claire: Neden o insanlarla dışarı çıkmadığını bilmiyorum.

Ruth: Bazen herkesten üstün sanıyorsun kendini.

Claire: Umarım öyleyimdir.
Ruth: Değilsin.

Claire: Zaten yorgunum.
Bütün gün hiçbir şey yapmamanın
bu kadar yorucu olabileceğini bilmezdim.

Ruth: Senin yaşındayken o kadar çok enerjim vardı ki.

Claire: Hem bu gece biraz çalışmak istiyorum.

Ruth: Ne üstünde çalışıyorsun?

Claire: Aslında hiçbir şey üstünde.
Çok verimsizim.
Haftalardır masama bile
oturmadım.Çünkü ne zaman otursam ve kendimi nasıl ifade etmek istediğimi düşünsem,
bir şey bulamıyorum.
Sanki devasa bir boşluktayım.
Tam bir sessizlik hâkim.
Dünyanın en büyük yalnızlık hissi bu.

Do you think this has too much dill ?

Federico: Patates salatası yapıyorsunuz.
Büyük olay nedir?

Ruth: Bu gece bir partiye gideceğim.

Federico: Nasılsınız?
Artık bekâr olduğunuza göre.

Ruth: Harika.
Son günlerde birçok ilginç
kültürel faaliyete katıldım.
Sence içinde çok dereotu mu var?

(Dream)

Federico: Tekrar Vanessa ile olduğuna göre çok mutlu olmalısın.

Ruth: Vanessa çok affedici bir kadın.

Federico: Aslında değil.
Benimle yatmayı istemiyor.
Ne dersem diyeyim, ne yaparsam yapayım bana eskisi gibi bir arzuyla bakmasını sağlayamıyorum.
Çok acı verici.
En kötü tarafı da, ne zaman ona baksam çok tâhrik olmam.

Ruth: Mastürbasyon o gerginliği biraz azaltabilir.
Evlendiğimde Nathaniel'in sürekli mastürbasyon yaptığı uzun dönemler vardı.

Federico: Tutku istiyorum.
Karım beni öyle çok istemeli ki, ne zaman yanından geçecek olsam
popomu kavramayı istemeli.
Veya...

Ruth: Federico ?

Federico: Evet.
Dereotu fazla olmuş.

This Loneliness, Forever

Woman: Ruth?
Burada yapayalnız dikilirken
çok perişan görünüyorsun.
Haydi dolaşalım ve sana ilginç
birini bulmaya çalışalım.

Ruth: Teşekkürler Cindy ama
sanmıyorum.

Cindy: Haydi Ruth. Eğlenceli olacak.

Ruth: Hayır. Eğlenceli olmayacak.
Yedi milyon yaşındayım.
Bir türlü yok olmayan bir boşluk
duygum var.
Her yere gittim, her şeyi yaptım.
O uyduruk Skirball Merkezi'ne
dahi gittim.
Ve hâlâ yalnızım.
Başkaları hemen birini buluyor.
Benim işim bitti. Bu kadar.
Huzur içinde pörsümek için yalnız
kalmak istiyorum sadece. Lütfen.



4.26.2013

Rainbow Of Her Reasons


Fiona Lenore Kleinschmidt 
           1952-2005

First Love

Ruth's Sister: Çok mutluydu.
Manzarayı göreceği için heyecanlıydı.
Topanga Kanyonu'nda o kadar
güzel bir sabah görmemişsinizdir.

Nate: Fiona'nın öldüğüne inanamıyorum.

Federico: Onu sen de tanıyor muydun?

Nate: Tanıyordum.

Federico: Bu, tanıdığın ikinci kişi oldu.

Nate: Biliyorum.

Ruth's Sister: Eceli gelmişti Nate.
Onu götürmek zorunda bırakıldım.
Yürüyüşe çıkmak için arabamla kanyonda gidiyordum arabam garaj girişinde durdu.
İçimden bir ses"Fiona'yı da götür" dedi.
Ruhun onu alması gerekiyordu.
Ruhun çok gizemli yöntemleri var.

***

Federico: Yattığın ilk kadın.
Gerçekten mi?

Nate: Gerçekten.

Federico: Eminim onu bir daha çıplak
göreceğini hiç düşünmemişsindir.

Nate: Evet.

Federico: Nasıl dayanmış?
Yirmi yıl sonra
onda ne farklılık var?

Nate: Fark etmediysen söyleyeyim.
Her tarafında çürükler var ve yaralı seni geri zekâlı.

***

Billy: Belki de aslında Claire'i o kadar sevmediğim, dünyayı bir başkasıyla görmeyi sevdiğim doğrudur.
Sadece ikimiz olmayı.İlk aşkım gibi gelmişti.
Daha çocuk olduğunu biliyorum ama birlikte çocuktuk.

Nate: İlk aşkım yeni öldü.

Billy: Cidden mi?

Nate: Evet. Onunla tanıştığımda
15 yaşımdaydım.
O 32 yaşındaydı.

Billy: Vay.

Nate: Evet.
Ondan sonraki herkes heyecanlanmıştı. Bilirsin.
Ne yapmıştı sana diye.

Nate: Herkes hep bana bir şey yaptığını düşündü.
Fiona'ya kadar yaşıtım olan kızlarla oynaşıyordum.
Karanlık odalarda kızların pantolonuna elimi sokmaya falan çalışırdım.
Fiona onu tam anlamıyla görmeme izin verdi.
Ben de onu sevdim.
Bir yıl boyunca. Başka kızlarla görüşüyordum.
Ona mektuplar yazdım.
Bazıları kafiyeliydi.
Muhtemelen o mektupları okuyunca güldüğünü biliyorum.

Billy: Güldüğünü sanmam.

Biriktireç'in Notu: 

Nate: Aşk hissettiğin bir şey değil.
Yaptığın bir şey.
Birlikte olduğun kişi bunu istemiyorsa kendine bir iyilik yap
ve bunu isteyen birine sakla...



Eat A Peach


Daniel Holzenchenko
      1939-2005

Family?

Daniel's Brother: Yakılmayı istiyordu.

Daniel's Sister: Hayır, istemiyordu.

Daniel's Brother: Onunla konuştum.

Nate: İnancınızda bize kılavuzluk edebilecek bir şeyler var mı?

Daniel's Brother: Bizim inancımız yok.

Daniel's Sister: Çocukken vardı.

Daniel's Brother: Burası Amerika.
Ne zamandır ağabeyimizi gömmemiz
için inancımızın olması gerekiyor?

Nate: Onu imâ etmek istemedim bayım.

Daniel's Other Brother: Katolik'iz.
Ama inancımızdan saptık.

Daniel's Sister: Sen sapmış olabilirsin. Vera ile
ben hala her pazar ayine gidiyoruz.

Daniel's Brother: Vakit kaybı. Tanrı yok.

***

Nate: Alınma dostum ama ailen berbat
kontrol manyaklarıyla dolu.

Daniel: Kimin ailesi değil ki?

Nate: Keşke bana ne istediğinizi
söyleseniz.

Daniel: Bana ne istediğimi mi soruyorsun?

Nate: Evet. Senin cenaze törenin.

Daniel: Yirmi yıl boyunca kimse
bana bir şey sormadı.
İstediğim bu.

Çocuk Panayırı


Keith: Mary'yi aramamız gerekir mi?

David: Hayır. Ona baskı yapmak istemeyiz.

Keith: Baskı mı? Daha yeni döllendi.
Seni aradı mı?

David: Onu sen dölledin. Tamam mı?
Şahsen ben yapmadım.

Keith: Seni cep telefonundan
aramaya çalıştı mı?

David: Keith. Sakin ol.
Hamile kalmış olsa arayacağı ilk kişi biz olurduk.

Keith: Bunu yapmak istediğime emin değilim.

David: Neyi yapmak?

Keith: Evlat edinme fuarına gitmek.

David: Birincisi bu fuar değil.
Bu piknik.

Keith: Yalnızca garip geliyor.
Sanki köpek yavrularına
bakmaya gidiyoruz.
Halimize bak.
Neye benzediğimizi biliyor musun?

David: Eşcinsellere.

Brenda-Nate / Nate-Brenda

Brenda: Diğer anneni hatırlıyor musun Maya?

Nate: Ne yapıyorsun?

Brenda: Ona açıkça bir soru soruyordum.

Ona karşı dürüst olmamız ona söylenenlerin tutarlı olması
önemli.Nereden geldiğini anlaması ve benim ortaya nasıl çıktığımı.

Nate: Ona söylenenlerin tutarlı
olmasından yanayım ama bence bu malum hikâyeyi
anlatmaya başlamak için doğru zamanı seçmeliyiz.

***


Nate: Özür dilerim Brenda.
Özür dilerim.
Ona ne diyeceğim?
Gerçek annesinin hamile kaldığını ve
evlenmem için bana tuzak kurduğunu mu?
Eniştesiyle yattığını ve ilişkiyi
bitirmek istedi diye eniştesinin onu öldürmüş olabileceğini mi?
Hatta gerçek babasının o
olabileceğini mi?
Onu bunların dışında tutmak
istedim.
Kendimi bunların dışında
tutmak istedim.

Brenda: Tanrım! Nate.
Bunları hiç düşünmedim bile.

***

Nate: Bak. Biziz.
Baban, annen...
Bu da Lisa.
O senin ilk annendi.
Biyolojik annen.
Yani karnında yaşadın.
Dokuz ay boyunca.
Buna ne diyorsun?
Yeni kız veya erkek kardeşinin
şu anda annenin karnında yaşadığı gibi.
Ve seni severdi.
Seni çok severdi.



Time Flies


Lila Simonds Coolidge
      1909-2005


Eggs


Woman: Keith ile David'in sana sormak
istedikleri bir şey var Mary.

Mary: Çok gerginim.

Keith: Yumurtanı bağışlamanı ve
vekil annemiz olmanı istediğimize karar verdik

Mary: İkisi birden mi?

David: Sorun olur mu?

Mary: Şimdiye dek hiç böyle bir teklif almadım.
Çoğu kişi iş gibi yaklaşır.
Siz çok tatlısınız.


David: Bir şey sorabilir miyim?

Mary: Lütfen David. Bu işte
birlikteyiz. Sor. Sor.

David: Onda Kafein var mı?

Mary: Hemen o konulara girdik mi?
Peki. Bir dakikalığına çok güzeldi.

Telesekreter Or Billy?


T: Sıradaki yeni mesaj,
bugün 14:54'te bırakıldı.
Claire, ben Billy. Bu
sabah için özür dilerim.
Beni ara.

T: Sıradaki yeni mesaj,
bugün 14:58'de bırakıldı.
Claire, benim. Hala Amoeba'da mısın?
Öyleysen, bugün mutlaka
Brian Eno dinlemeliyim yoksa gözlerimi oyacağım.

Claire: Kapa çeneni.

T: Sıradaki yeni mesaj,
bugün 15:01'de bırakıldı.
Bir dakikalığına olsun
kendine yapacak bir şeyler bul.

***


Billy: Tanrım. Buradan çıkmalıyım.

Claire: Neden?

Billy: Çıkmalıyım işte.
Mulholland'da dolaşırız. Manzaraya gideriz.

Claire: Hayır. Gitmek istemiyorum.
Ağabeyimin doğum günü.
Ve mutfakta bir kuş var.

Billy: Başkalarıyla olmak sana
hiç biraz fazla gelmiyor mu?

Claire: Evet. Şu anda olduğu gibi.

Kes şunu. Sakinleş ve burada kal. Lütfen.
İlaçlarını almayı bıraktın mı?

Billy: Evet ama bu iyi bir şey.

Claire: Neden?

Billy: Çünkü Claire her anımı fotokopisi
çekilmiş bir pamuğun içinde geçiriyormuş
gibi hissetmekten bıktım.



40 Years

Ruth: Çocuklarınızın büyüdüğüne ve
hayatlarını sürdürdüklerine şahit olmak dünyanın en zor işi.
İlk çocuğum olarak evden ayrıldığında çok üzülmüştüm.

Claire: Başlıyor.

Ruth: Bunun seninle bir ilgisi yok.
Seninle bu son beş yıl
bir hediye oldu Nate.
Tek söylemek istediğim buydu.
Doğum günün kutlu olsun.

***

Nathaniel: Kırk yaşıma girdiğim gün sen Avrupa'daydın.
Bütün günü acaba arar mısın
diye düşünerek geçirdim..

Nate: Özür dilerim.

Nathaniel: Özür dileme. Yapman gereken şeyi yaptın.
Seni küçük pislik.

Nate: Bu fotoğrafların çekildiği günden
bu yana çılgınca birçok şey oldu.
Birçok.
Kırk yıl daha yaşayacağım fikri...

Nathaniel: Ama bundan sonraki kırk
yıl çok daha çabuk geçecek.
Geçtiğini anlamayacaksın bile.

Nate: Eğleniyorsan zaman akıp gider değil mi?

Nathaniel: Hayır.
Zaman, eğleniyormuş
gibi yaparken akıp gider.
Brenda'yı, o çok istediği bebeği
seviyormuş gibi yaparken akıp gider.
Zaman, insanlar "aşk" derken neden
bahsettiklerini biliyormuş gibi davranırken akıp gider.
Şununla yüzleş evlat.
Bu dünyada iki tür insan var.
Biri sen, diğeri senin dışındaki herkes.
Bu ikisi hiçbir zaman buluşmayacak.


Biriktireç'in Notu:

George: İlaçlarını bıraktın mı?

Billy: Evet

George: Kendini nasıl hissediyorsun?

Billy: Hafif bir karıncalanma hissediyorum.
Sana şu ara ne veriyorlar?

George: Lithium'u Tofranil'le değiştirdiler.
Şok tedavileri arasında.
Sence faydası oluyor mu?

George: Bence Emile Coue'nin söylediği gibi.
"Her geçen gün, her
açıdan biraz daha iyiyim."

Billy: Ama herkes aynı fikirde değil.
Sürekli biri seni gözetlerken kendini toparlamak zordur.

George: Evet, zor.
Ama kimse gözetlemiyorsa,
neredesin demektir?
O zaman neredesin demektir?




4.25.2013

Hold My Hand


Loretta Smith Sibley
     1908-1953

George: Neden bugün okula gidemiyorum?

Loretta: Sana söyledim evde benimle olmanı istiyorum.
Okula kimin ihtiyacı var?

George: Ama ben okulu seviyorum.

Loretta: Ben de severdim.
Annenin zeki olduğunu ve
üniversite okuduğunu herkes unutuyor.
Orada asıl öğrenmen gereken
şeyleri öğretmiyorlar.
Berbat bir hayat bu George.
Elinden geleni yapıyorsun,
yüksek topuklu ayakkabılar giyip korse takıp her gün işe gidiyorsun
ve her şey kötüye gidiyor.
Hayat böyle.


Hemen burada kestireceğim.
Elimi tut.

Çok yorgunum.
Kimsenin beni uyandırmasına
izin verme. Ciddiyim.

George: Tamam.

Loretta: Seni çok seviyorum.
Sen de beni seviyor musun?
Sen benim hayatımsın George.
Bunu unutma.

Bi-lly-Polar

Billy: Bence birkaç yılımızı
Avrupa'da geçirmeliyiz.

Claire: Orada yaşamak gibi mi?
Amerikalılardan nefret ediyorlar.
Buna ihtiyacım yok.

Billy: Ama sanatın için çok iyi olur.
Orada gerçekten olgunlaşabilirsin.
Fransa olmaz. Orası sıktı.
Bizi İspanya'da görüyorum.

Claire: Bilmiyorum.
İspanya'da nerede?

Billy: Granada. Barselona. Adalar. Mayorka. Minorka. Ibiza.


Surrogate Mother


S. Mother: Kalçalarımdan çocuk doğuracak biri
olmadığımı düşünebilirsiniz.

David: Bunu gerçekten düşünmedik.

S. Mother: Kalçalarında sorun olmadığına
eminim.
Bebek sahibi olmak çok ama
çok iyi yaptığım bir şey.
Çok doğurganım.
Hiç hastalanmam.
Son doğumum üç saat sürdü.
Diğer kadınların doğum sancıları
günlerce sürüyor. Galiba şanslıyım.

Hamile bir kadın dünyadaki en güzel şeydir.
Onunla herkes konuşur, herkes ona dokunmak ister.
İnsanları mutlu eden sihirli
bir güce sahip olmak gibidir.



4.23.2013

Dancing For Me


Samuel Wayne Hoviak
     1965-2004

High School Ends.

Sam's Wife: Sadece adı yazılacak.
"Samuel Wayne Hoviak. Sevgili Kocam."

Nate: Sam Hoviak mı?

Sam's Wife: Evet. Onu tanıyor muydunuz?

Nate: Evet. Onu çok iyi tanıyordum.

Federico: O, ben ve biri daha lise boyunca en yakın
arkadaşlardık.

***

Nate: Bunun kim olduğunu biliyor musun?

David: Bilmem mi gerekiyor?

Nate: Sam Hoviak.

David: Sam...
Aman Tanrım. Dalga geçiyorsun.
Liseden Sam Hoviak mı?
Vay be, şişmanlamış.

Nate: Evet.

David: Ondan hoşlanırdım.

Nate: Cidden mi?

David: Bana karşı her zaman kibardı.
Ve harika omuzları vardı.

***

Sam: Bu imkansız.
Tanrım, domuz gibiyim.

Herhalde çok yedim, ha?

Nate: Dostum, şişmanlamışsam
bu dünyanın sonu değil ki.

Sam: Cenaze müdürü olmayacağına
yemin etmiştin. Haline bak.


Nate: En azından dolaşmak için
golf arabasına ihtiyacım yok.

Sam: Dostum, bu kırıcıydı.
Dünyada ne yaparsan yap yanına kâr kalacağını hissettiğin günleri
hatırlıyor musun?

Nate: Her zaman öyle olacağını sanırdık.

***

Tom From High School: Nasıl başa çıkıyorsun?

Nate: Neyle?

Tom: Kırkına gelmekle.
Birkaç ay sonra kırk olacaksın, değil mi

Nate: Evet. Sanırım iyi baş ediyorum.
Aslında bunu pek düşünmedim.


Tom: Sana özel bir soru sorabilir miyim?

Nate: Tabii.

Tom: Artık zorlanıyor musun?
Bilirsin, erekte olmakta.

Nate: Evet. Ara sıra.

Tom: 14, 15 yaşındaki genç kızlara baktığında o yaşlarda hissettiğin şeyleri hissediyor musun?
Öyle sertleşiyorsun ki kırılacak gibi geliyor mu?

Nate: Bir kızım var, Tom.
Genç kızlara öyle bakmıyorum.

Tom: Yalancı. Benim de kızım var.
13 yaşında.
Elbette ona o gözle bakmıyorum.
Ama bir arkadaşı var.
Sürekli evimize geliyor.
Yüce Tanrım.
Mükemmel bir şey.

Nate: O daha çocuk, Tom.
Bu konulara giremezsin.

Tom: Çocuk olduğunu biliyorum, Nate.
Bunu asla yapmam.
Gerçek anlamda seks düşüncesi
bile değil bu.Sadece o kadar genç olmasından.
O kadar enerjisi olmasından.
Sanki bana var olduğunu
unuttuğum bir parçamı hatırlatıyor.
Anlıyor musun?

Nate: Hayır, anlamıyorum.

Tom: Gerçekten mi? Nate, geceleri
yatağında yatıp "Kırk yaşında olacağım. Kırk"...
diye düşündüğün olmuyor mu?

Nate: Hayır, düşünmüyorum.
Geceleri yatağımda yatıp "Tanrım, bu kadar yaşamamı sağladığın
için şükürler olsun." diye düşünüyorum.

Tom: Dini bütün biri mi oldun?

Nate: Hayır.
Hayatımda başıma birçok
ciddi bela geldi.
Şimdi bunun sürmeyeceğini ve kimseden farklı olmadığımı anlıyorum.
Evet, bu hakikaten başıma gelecek.
Geliyor da zaten.
Her geçen gün biraz daha.
Ve bu beni korkutmuyor.
Hatta beni özgür kılıyor.

Biriktireç'in Notu:

Tom: Her şey çok hızlı akıp gitti.

Nate: Herhangi bir şeyi değiştirir miydin?

Tom: Ne gibi?

Nate: Birlikte olduğun kişiyi,
işini, böyle biri olmanı mesela.
Çünkü değiştirirdim diyorsan,
hemen değiştir.

Tom: Bu çok kırıcı oldu.

Nate: Bak... Hepsi bu, Tom!
Şu anda, burada sahip olduğumuzdan
başka bir şey yok.
Eve gitmeliyim.
Maya yatmadan evde olmak
istiyorum.





4.20.2013

A Coat of White Primer


Andrea Kuhn
 1963-2004


Ruth

George: Cıva istiyorsan, sana cıva veririm.
Kan dolaşımın zaten cıva dolu. Hepsi suda. Nehirler zehirli.
Okyanus zehirli.

Ruth: George?

***
Doctor: Kocanız depresif psikoz denen bir hastalıktan mustarip.
Halüsinasyonlar, paranoya, kuruntular hastalığın işaretleri. Her tür stres bu tür hastalıkları
tetikleyebilir.
İnsanın hayatı boyunca gelirve gider.
Ama kızına göre kocanızda uzun süredir akıl hastalığı varmış.

Nate-Claire and David ( Brenda-Billy and Keith)

David: Merhaba

Nate: Annem gelmiyor.Merhaba

David: Neden?

Brenda: Çünkü benden nefret ediyor.

Nate: Artık senden nefret etmiyor.

David: Artık Claire'den nefret ediyor.
Annem hayatını mahvettiği
görüşünde.
Çünkü okula bir sömestr ara verdi.

Brenda: Kardeşimle çıktığı için değil yani.

***

Claire: Kafayı bulmak istermisiniz?

David: Ben bulabilirim.

David: Keith'e içtiğimi söyleme. Kafayı bulduğunda sinir bozucu oluyor.

Nate: Bende Brenda'nın önünde fazla abartmayı istemem.

Claire: Sizi anlıyorum. Aldığı ilaçlar
yüzünden Billy de içemiyor. Billy hakkında ne düşünüyorsunuz?
Vaziyeti iyi. Değil mi?

David: Evet. Kesinlikle.

Nate: Vaziyeti iyi mi?
Ne demek bu?

Claire: Sadece iyi durumda demek.

Nate: O adamın yatağındasın diye geceleri senin için endişelenmeyeceğim anlamına gelmiyor.

Claire: Karının kardeşi hakkında güzel şeyler söylüyorsun.

Nate: Hislerimi biliyor.

Claire: Yıllar önce olmuş bir şey yüzünden önyargılı olmak haksızlık. Bu, insanların değişemeyeceği
anlamına geliyor.
Sen değiştin.

Nate: Evet, değiştim ama ben deli değilim Claire.Birinin poposundan dövmesini
kesmeye kalkmadım.

Claire: Kapa Çeneni.

***

Lisa: Evlendiğimde üç aylık bir
bebeğim vardı.Çok daha sevinçli bir düğün
olduğu bariz.Hepsi doğal bir biçimde oldu.
Ama senin aksine ben hep anaçtım.

Brenda: Ben de Anaçım.

Lisa: Yapma. Geçmişine bir bak.
Sürtüğün tekisin.Hayatında yaşadığın tüm anlar
seni buraya getirdi.
Cezalandırılıyorsun.

Adını bilmediğin erkeklerin cinsel
organları yüzünden için hasar almış olmalı.


Brenda: Bebeğim olacak, sürtük.
Dördüncü deneyişimde hamile kaldım.
Birçok kadın düşük yapıyor.
Bundan konuşmadıkları için
insanlar farkında değil.

Lisa: Bu düğündeki hiçbir kadın
düşük yapmadı. Sen hariç elbet.

Brenda: Öfkelisin çünkü Nate'in seninle
evlenmesi için hamile kalman gerekti.

Lisa: Ben mi öfkeliyim? Kim sarhoş
ve ölü bir kadına bağırıyor?

Ne zaman güzel, normal bir hayatın olsa bunun içine ediyorsun.
Asla "sonsuza dek mutlu" anını yaşayamayacaksın.
Ne kadar duvak takarsan tak hayatım.
Tüm bunlar için fazla arızalısın. Belki de aslında olmadığın biri gibi olmaya çalışmayı bırakıp
bunu kabullenmelisin.

Biriktireç'in Notu:



Brenda: Uzun beyaz bir gelinlikle
evlenebilmemin tek yolu bütün gün ölü bebeğimin
içimden akıyor olması.
Ben buyum.
Düğünümde başıma gelen bu.
Beni aslında istemiyorsun.
Seni suçlamıyorum.
Kim suçlar?

Nate: İstiyorum.

Brenda: O zaman çok rahatsız birisin.

Nate: Belki.
İyi ki bugün kötü geçti.
Hayatımızın en mutlu gününün
bitmiş olmasını istemezdim. Sen ister miydin?




Beşinci Sezon


Bölümler
1. A Coat Of White Primer
2. Dancing For Me
3. Hold My Hand
4. Time Flies
5. Eat a Peach
6. The Rainbow Of Her Reasons
7. The Silence
8. Singing For Our Lives
9. Ecotone
10. All Alone
11. Static
12. Everyone's Waiting 

4.17.2013

On İkinci Bölüm "Untitled"


Kenneth Macdonald Henderson
           1954-2004



Move On, David


Keith: Ne var?

David: Bana fırlattığı bakışı tekrar
tekrar hatırlıyorum.

Keith: Konuşmak ister misin?

David: Hayır. Konuşmak istemiyorum.
Sana 900 kere anlattım.Terapistime de o kadar anlattım.
Hayatıma devam etmek ve bunu
geçmişte bırakmak istiyorum.

Keith: O zaman bırak.
Yapabilirsin.

David: Hayır, yapamam.
Sıkışıp kaldım.

Keith: Yapabileceğin bir şey olsa ne yapardın?

David: Ona hakkında düşündüklerimi ve
bana neler yaptığını söylerdim.
Pislik.

Keith: Bunu yapabilirsin.

David: Biliyorum. Terapi yastığıma
hepsini anlattım.

Keith: Hayır. Onu hapishanede
ziyaret edebilirsin.

***

David: Beni hatırladın mı?

Jake: Evet. Galiba.

David: Ait olduğun yerde, parmaklıkların
arkasında olduğun için mutlusun umarım.

Jake: Kimse buraya ait değil.Bana bir şey getirdin mi?

David: Hayır. Senden nefret ediyorum.
Üstüme benzin döktün, beni dövdün
ve ağzıma tabanca soktun.

Jake: Minibüsünün arkasında yellenen
ölü bir kadın bulunca beni delirttin. Ne yapacaktım?

David: Benden özür dile.

Jake: Kendimi savunduğum için mi?
Canın cehenneme.
Bir ailen var, değil mi?
Sana göz kulak olan insanlar.
Senden başka kimsem yok David.
Ve sen benden nefret ediyorsun.

David: Sen gerçekten hastasın.


Move On, Ex-Wife

Woman: Burada olması gereken kişi
ben değilim.Boşanalı çok uzun zaman oldu.Yeni bir eşi ya da kız arkadaşı olmalı.

Federico: Acil durumlarda sizinle temas
kurulmasını istemiş.

Woman: 25 yıldır aynı yerde çalışıyordu.
Eminim formu değiştirmeyi
unutmuştur.

Federico: Belki sizi hâlâ seviyordu.

Woman: Çok iyi bir adam. Ama bilirsiniz ben hayatıma devam ettim.

Nate: Üzgünüm ama cenaze töreniyle ilgili
bazı kararların alınması gerekiyor.

Woman: Evet ama o kararları ben almak istemiyorum.
Bununla ilgilenecek başka biri olmalı.
Çünkü inanamıyorum.
Bir asansör onu nasıl öldürür?

Nate: İçeride kalan başka kişiler varmış.
Onları çıkarmaya çalışmış.
Asansör bedenini ikiye bölmüş. (kadın kusar)

Nate: Yeni bir rekora imza attım.
Yakını ölmüş birini kusturdum.

***

Woman: Aklımdan çıkaramıyorum.
Uykusunda ölmeyi hak eden biri varsa, o da Ken'di.Artık o kadar yakın değildik.Açıkçası bana telefon geldiğinde Ken kim diye düşündüm.Sonra birlikte geçirdiğimiz her dakikayı hatırladım.Her şeyi.
Aile ailedir.Boşanmak bunu değiştirmez.
Boşanmak, ölüm, hiçbir şey.
Biri insanın kalbine girdi mi,
Sonsuza dek kalır.


Move On, Nate

Nate: Bren. Şuna bak. Lisa'nın üstünde
bu varmış. Öldüğünde.Bu gömleği
ölmeden bir hafta önce almıştı.

Brenda: Nate. Kendine bunu yapma.

Nate: Bana göstermişti. Rengini
beğendin mi diye sordu. Bu o gömlek.Burası da ortadan kaybolduğu plaj.
Lisa, Santa Cruz'a varamadıysa Michaela (Lisa'nın kız kardeşinin kızı) nasıl bana Lisa'nın bu plajda çekilmiş resmini yollayabilir?

Bunu öğrenmek isterim.
Oraya gideceğim.

Brenda: Tanrım. Bu hiç sona ermeyecek.

Nate: Burada ne olduğunun farkında değil misin? Yanında biri varmış.
Biri bu resmi çekmiş.

***

Nate: Merhaba Michaela.

Michaela: Merhaba Nate enişte.

Nate: Kitabı David'e verdim.

Michaela: Teşekkürler.

Nate: Çok hoşuna gitti.
Kitabın içinde bir resim vardı.

Michaela: Biliyorum.

Nate: O resim nereden geldi?
Kimin çektiğini biliyor musun?
Neden kitabın içine koydun?

Michaela: Babamla konuşmalısın.

***

Nate: O fotoğrafı sen mi çektin Hoyt?

Hoyt: Hayır.

Nate: Öldüğü gün plajda Lisa'yla
birlikteydin. Seni aşağılık herif.
Ne yaptın ona?

Hoyt: Hiçbir şey. Tanrım.
Bir şey yapmadım.Eskiden gittiğimiz bir yerdi.Güneye gider, onunla buluşurdum.
Belki birkaç kez buluştuk.

Nate: Neden?

Hoyt: Bir ilişkimiz vardı.

Nate: Ne zaman oldu bu?Biz evliyken mi?

Hoyt: Daha önce.Neden ona onca şeyi yaşattın?
Senin yüzünden intihar
etmiş olabilir.
Bunu hiç düşündün mü?

Nate: Hayır. Lisa asla kendini
öldürmezdi.
Bunu biliyorum.
Beni terk edebilirdi.
Ama Maya'yı asla bırakmazdı.
Bana plajda ne olduğunu anlat.

Hoyt: Biraz yalnız kalmayı istedim.
Lisa istemediğini söyledi.
Bilirsin. Temiz bir son istedi.
Bir daha görüşmeyecektik.
Barb'a söylemesine
göz yumamazdım.
Ona kızmadım.
Gitar çaldım.
Ona bir şarkı söyledim.
Ona şarkı söyledim.Ve ikimiz de kendi yollarımıza gittik. (Kendini vurur.)

***

Nate: Evlenelim ve bebek yapalım.Olur mu?

Brenda: Tamam.


Biriktireç'in Notu:

Move On

Nathaniel: Onunla yüzleşmen
büyük cesaretti.

David: Aslında değildi.
Gardiyan vardı.Beni özgür kılacağını düşünmüştüm.
Ama hiçbir şeyi değiştirmedi.
Sadece artık deli olduğunu biliyorum.

Nathaniel: Asıl konuyu gözden kaçırıyorsun. Asıl konu, burnunun dibinde.

David: Üzgünüm. Ama anlamıyorum.

Nathaniel: Minnet bile duymuyorsun, değil mi?

David: Minnet mi?
Hayatımın en kötü tecrübesi için mi?

Nathaniel: Acıya sanki bir şey ifade ediyormuş gibi tutunuyorsun.
Sanki bir değeri varmış gibi.
Hiçbir şeye değmez.
Bırak gitsin.
Sonsuz olasılıklar var.
Tek yaptığın yakınmak.

David: Ne yapmam gerekiyor?
Ne düşünüyorsun?

Nathaniel: İstediğini yapabilirsin, seni şanslı âdi.
Hayattasın.
Birazcık acı bununla
kıyaslanınca nedir ki?
David: O kadar basit olamaz.

Nathaniel: Ya basitse.


On Birinci Bölüm "Bomb Shelter"



Edward Gordon Gorodetsky
           1956-2004
Coco Grimes Gorodetssky
           1962-2004
Michael Timothy Gorodetsky
           1992-2004
Amanda Lynn Gorodetsky
           1995-2004


Their Son and Brother: Ben hala daha...Çok ağır geldi.

Federico: Ailenin defin yeri var mı?

Their Son and Brother: Bilmiyorum. Sanmam.

Federico: Ölüyü yakma, popüler bir seçenek.

Their Son and Brother: Evet öyle yapın. Ama sonra gömülsünler. Hepsi bir arada, onları ziyarete
gidebileceğim bir yerde olsunlar.
Federico: nasıl bir tören istediğini
düşündün mü?

Their Son and Brother: Ne tür törenler olduğunu bile bilmiyorum.
Sıradan olsun.

Nate: Başka aile yakının var mı? Bence bununla tek başına uğraşmamalısın.

Their Son and Brother: Büyük annem yaşıyor ama bakımevinde. Florida'da bir teyzem ve dayım var ama onları tanımıyorum. Yani
sadece ben varım.
Tüm ailem...


George is a Unique Person
One: Walnut

Ruth: Onların hepsi ceviz mi? Ne yapacaksın onları?

George: Yiyeceğiz.
Bir kısmından ceviz ezmesi yapabiliriz.
Çoğunlukla yiyeceğiz.
Protein ve omega 3 içeriyor.

George: Merak ediyordum.
Ekstra suyu nerede saklıyorsun?

Ruth: Buzdolabında sürahi var.

George: Hayır. Deprem ve diğer acil
durumlar için.Her zaman fazla su, el feneri,
pil ve konserve yiyecek mevcut bulundurmalısın.

Ruth: Bildiğin bir şey mi var?
Deprem olacak mı?
Bu yüzden mi ceviz aldın?

George: Hayır cevizi sevdiğim için aldım.Ve evet. Kesinlikle deprem olacak.
Tam zamanını bilemeyiz. Ama yarın olabilir.
Yüz yıl sonra olabilir.

Ruth: Beni endişelendirdin.

George: Endişelenmelisin.

***

David: Aşağıya gelebilir misin anne?

Ruth: Çok fazla su var.

David: Evet. Çok fazla su.
Burada ne arıyor?
Külleri koyduğum ayaklı
vazolara ne oldu?

George: Daha küçük bir dolaba koydum.

Ruth: Bunu sen mi yaptın?

George: Sana ekstra su isteyeceğimi
söylemiştim.

Ruth: Bu beklediğimden çok fazla. Bunu burada tutamayız. Ya da şu eski sığınak
daha iyi olabilir.

George: Sığınak mı var? (Buna bayılır)


Two: Jesus

Man: Merhaba. Adım Albert Gross
Ebedi mutluluk hakkında
konuşmak ister misiniz?
George: Evet. Elbette. Gelin.

Albert: Dünya çapında vaaz kampanyasıyla, Tanrı krallığının İsa tarafından
yönetildiği güzel haberini veriyor. Çok yakında adaletsizliklerden ve
ıstıraptan kurtulacağız.

George: Bana tam tersi oluyor gibi geliyor.

Albert: Çünkü insanların kurduğu yönetimler
hâlen şeytanın kontrolünde.
En mükemmel yönetim, cennettedir.
Oradan, İsa peygamber dünyayı yönetecek.

George: Sence İsa gittikçe büyüyen Ozon
deliği hakkında ne diyor? Ya da stoklanan plütonyumun
kaybolmasına?

Albert: Tanrı insanoğlunun tüm sorunlarını
kendi yöntemleriyle çözecek.

George: Bak Albert. Çok karmaşık bir dünyada yaşıyoruz sorunlar gün geçtikçe çoğalıyor.
Bu sorunları kapı kapı gezip insanları diz üstü çöktürüp gökyüzüne dua etmelerini
sağlayarak çözemeyiz. Senin gibi zeki bir adamın daha yapıcı bir şeyler yapması gerekmez mi?Seni biraz aydınlatacağını umduğum birkaç websitesi adresini yazacağım sana.
Three: Sex or Shelter? Of course a shelter.

Ruth: Birbirini Seven Çiftler Merkezi'nden
broşür aldım.Hafta sonları epeyce atölye
çalışması sunuyorlar.

George: "Bedeni yakınlık ve iyileşme",
"Eşinizde yeni şeyler keşfetme"
"Tantrik seks".
Onu daire içine almışsın.
Cinsel hayatımıza renk katmayı mı umuyorsun?

Ruth: Çok popüler oluyor.

***

Ruth: Arayıp tantrik seks çalışmasının iptal edildiğini söylediler.
İstersen bizi hafta sonu araya alacaklar.

George: Bu hafta sonu mu?

Ruth: Evet. Bu hafta sonu.

George: Sanmıyorum.
Cumartesi günü
erkenden biri gelecek sığınak için.
Bana hava filtre sistemi hakkında
tavsiyelerde bulunacak.

Ruth: Ne kadar sürecek?

George: Emin değilim.
Aceleye getirmek
istediğin bir şey değil. Değil mi?

Ruth: Bilmiyorum.

George: Şu duvarın karşısına hamak
koymayı düşünüyordum.
nasıl?

Ruth: ...



4.16.2013

Onuncu Bölüm "The Black Forrest"


Robert Duane Wething
         1958-2004

Mrs. Wething: Seni aptal, aşağılık herif. Üç güzel kızın var ve hiçbir zaman içki içemeyecekler.
Hiçbir zaman kokteyl saatleri olmayacak. Nedenini biliyor musun?
Çünkü sen alkoliğin tekisin.

***

Mrs. Wething: Sonra ne olacak?
David: İsterseniz birkaç kelime edebilirsiniz.
Mrs. Wething: Tanrım.
"Merhaba.
Ben Suzanne Wething.
Bazılarınız beni Jen'in düğününde
otoparkta Rob'a tekme atarken görmüş olabilirsiniz.
Alkol zehirlenmesinden çoktan
ölmüş aslında.
Bana öyle bakmayı bırakın. "
Sanmıyorum.
(Küçük kıza bakarlar)
Ne? Bu bir sır değil.
Paige biliyor.
Kardeşlerin de biliyor, değil mi?
Babaları alkolikti.

Anyone Can Marry. Anyone.

David: Belki de evlenmeliyiz.

Keith: İnsanlar bizim için vazo almaya
çıksın diye mi?

David: Hayır "Sonsuza dek, ne olursa olsun" gibi
lafları söyleyebilmek için

Keith: Vasiyetimdesin. Ben de seninkindeyim. Evli sayılırız. Kanunlar bunu
kabul etmeyi reddetse de. Ama ben de Bush hükümetini
büyük ölçüde kabul etmiyorum.

***

David: Oğlunuz çok sevimli, acaba evlatlık mı? (Burada çocuğun Guetemallalı olduğunu gördüğü için soruyor)

Woman: Bir buçuk yıl önce evlat edindik.
Guatemala'dan.

David: Partnerimle evlat edinmeye dair ilk konuşmaları yaptık. Hangi ajansı kullandınız?

Woman: Whole Family Center. İyi insanlar.Guatemala'yla iyi bağlantıları var. Bürokrasi konusunda da iyiler. Biraz dindarlar.
Anlıyor musun?

David: Sanırım.

Woman: Eşcinsel çiftlerle çalışmıyorlar.
Bu yüzden Rainbow Kids ya da ona benzer bir yere gidin.

David: Tavsiyen için sağ ol.

***

David: Saçmalık bu. Ev bekleyen çocuklar var ve insanlar hâlâ eşcinsel olup
olmadığına bakarak kimin iyi kimin kötü olduğunu söyleyecek küstahlığa sahip.

Keith: İnsanlar aptal.
Ne kadar şok edici.
Burada yumurta dışında
yiyecek bir şey yok.

David: Evet. Üzgünüm. İhtiyacımız olduğunu
sandım, yokmuş. Hem de bunu iki kez yaptım
Burada Rice-a-Roni ya da
ona benzer bir şey olabilir.

David's Little, Harmless Dream

David: Tanrım.

Keith: Ne oldu?

David: Çinli bir bebek.

Keith: Dolapta işi ne?

David: Biri bizim için bırakmış olmalı.

Keith: Kim?

David: Bilmiyorum. Çinlinin biri.

Keith: Ne?

David: Kuskus.
Başka Hiçbir şey yok.

***

Dokuzuncu Bölüm "Grinding The Corn"


Lawrence Tuttle
   1969-2004

Lawrence: Paraya ihtiyacım var Norbert.
Kiramı üç hafta geciktirdim

Friend: Bir şey satabilirsin.Bana "Justice League of America
vs. Alien" serisinin tümünü satabilirsin.Üç aylık kiranı karşılamak için
ne satabilirsin biliyor musun?

Lawrence: Ne?

Friend: "Blue Twister"ı.1941'deki ilk sayısını.

Lawrence: Hayatta olmaz.Olmaz. Asla satmayacağım. Hatta onunla gömüleceğim.


Some Lies

David: Artık açık ilişki anlayışını benimsemediğimize memnunum.

Keith:Ben de.

David: Öyle mi? Cidden mi?


Keith: David bir şeyi sana
itiraf etmek zorundayım.

David: Neyi?

Keith: Başkalarıyla birlikte olmamaya
karar verdikten sonra biriyle seviştim.

David: Ama bunu artık yapmayacağız
demiştik.

Keith: Biliyorum. Hata yaptım.

David: Kiminle yattın? Javier'le mi?

Keith: Hayır. Celeste ile.

David: Saçmalık bu.

Keith: Ciddiyim.

David: Celeste kadın değil mi?

Keith: Kadın.
Ama daha önce de
kadınlarla birlikte oldum.
Bunu biliyorsun.
Sadece bir sefer.
Kazara oldu.

David: Oradan geçiyordun,
vajinasına mı düştün?

***

David: Sarge ile seviştim.

Keith: Kiminle?

David: La Habra'dan şu damarlı çocuk.
Gizliden gizliye göğüslerim olmasını istemiyordu.


Keith: Ben Celeste ile yattım sen de La Habra'dan damarlı çocukla.
Kısasa kısas. (chest to chest)
Ödeştik.

David: Peki. Bir daha asla
göğüs kelimesini kullanma.
Duş alacağım.

Keith: Banyoda kimseyi cinsel tatmine
ulaştırma.

2 Minutes Lesbian

Claire: Edie?

Anita: Seninle konuşmak istemiyor.

Claire: Nedenmiş o?

Anita: Bak... Seni geçmişte bıraktı.
Hepsi bu. Çünkü iki dakikalığına
lezbiyenmişsin. Sonra aniden lezbiyen
olmaktan çıkmışsın.Dahası, onun kadınlık
organından tiksindiğini söyledi.
Claire: Bilgin olsun, kadınlık organı
beni tiksindirmedi.Kadınlık organı aslında
beni tiksindiren bir şey değil.

Hello again, Billy Chenoweth.

Billy: Herkese merhaba.
Adım Billy Chenoweth.Vekil öğretmeniniz benim.
Bu sömestr boyunca.

Russel: Onu tanıyor musun?

Claire: Evet, tanıyorum.

***

Claire: Bir başkasıyla normal,
sağlıklı bir ilişki sürdüremiyorum.

Billy: Sıraya gir.Kimsenin normal,
sağlıklı bir ilişkisi yok.Henüz uygulamaya geçiremesem de
benim teorim şöyle.Kendinden biraz daha az deli
birini bulacaksın.

Claire: Evet. Toplum, insanların sonsuza dek
birlikte olması görüşünü destekliyor. Gerçekte bu ne sıklıkla oluyor ?


Biriktireç'in Notu

Billy: Bence hayata, lanet olası anne ve babanın
hastalıklı genetik faktörlerinden sana geçenlerle başlıyorsun.
Ama uzun süre birçok psikiyatra
gidersen ve ilaçlarını düzgün
kullanırsan kendini aşabilirsin.
Bir hayatın olur.

Claire: Başka biriyle uyumlu olmanı
sağlayacak bir ilaç var mı bilmiyorum.
Billy: Umarım vardır.

4.15.2013

Sekizinci Bölüm "Coming and Going"


David: Herkese günaydın.

Hazırlık odasında ceset yok. Sizce
dün gece ölüm Los Angeles'ı bağışladı mı?

James Dubois Marshall
       1923-2004

Nate: Bir ceset geliyor Dave.

David: Kim? Ne? nasıl?

Nate: Garaj yolunda altmışlı yıllardan
güzel bir Lincoln'ün içinde oturuyordu.

Kontrol panelinin üstünde babamdan aldığı form vardı.

***

We Always Have Ulterior Motives


Nate: Son seferin gerçekten son olduğunu sanıyordum.

Brenda: Evet. Seks konusunda. Joe'ya söyledim.

Nate: Beni mi?

Brenda: Hayır isim vermedim.Çok zor oldu ama iyiyiz.Gel, yeni evimizi gör.

Nate: Brenda...

Brenda: Ne dediğini biliyorum...ama seni hayatımdan ameliyatla alınmışsın gibi çıkaramam.

Nate: Travel Town'a gideceğiz.

Brenda: Sizinle gelebilir miyim?
Gizli bir niyet yok.
Sadece trene binmek istiyorum.

Nate: Her zaman gizli niyetlerimiz
var Brenda.

***

Nate: Güzel bir yer bulmuşsunuz Bren. Huzur dolu. Joe ile iyi bir yer bulmuşsunuz.

Brenda: Biz de olaibilirdik.

Nate: Evet ama biz değiliz.


Losing My Mind? Am I a gay? No. I am  still a anonymous.

David: Kontrolümü sağlamalıyım.

Claire: Hayır DavidBiraz daha kontrollü
olursan heykele dönüşeceksin.Biliyor musun...dün gece ben de küçük düşürücü
bir eşcinsel deneyim yaşadım

David: Ciddi misin? Ne oldu?

Claire: Pek bir şey olmadı.
Onu rahatlatamadım bile.Beni kızdırıyor. Eşcinsel olmak çok daha kolay olurdu.

David: Hayır.

Claire: Evet. Tanımlanmış bir alt
kültürüm olurdu.

David: Fazla büyütülüyor.

Claire: İkimiz de kadınız. Ne düşündüğüne
ve hissettiğine dair bir fikrim var.Yabancı cinsel organlarla
uğraşmam gerekmezdi.

David: Seninki olmadığı sürece
hepsi yabancı.

Known Motives

Brenda: Joe!

Nate: Tanrım. Hayır. Bekle. Bekle. Maya...Bana söyleyeceğin her şeyi hak ediyorum.
Ama korkmasını istemiyorum.Buna müsaade eder misin?

Joe: Defol.O mu? Onunla yatmıştın. Oydu. O acıklı sakatla.
İkiniz de sakatsınız. Bu çok bariz.Ne kadar aptalım. Senden cidden çocuk sahibi
olmayı düşünüyordum.

Brenda: Senin hatan değil.

Joe: Benim hatam olmadığını biliyorum.
Tanrım. Seni nevrotik
can sıkıcı, bencil kaltak.




Yedinci Bölüm "The Dare"



Joan Morrison
1939-2004

Are You Really Heaving Fun?

David: Dün gece dar yolda sevişen
kedileri duydun mu?

Claire: Annemle George'dan beterdiler.

David: Neden yaptıklarını bilmiyorum.
Seslerinden çok acı verici gibi geldi.

Claire: Dar sokakta yaşıyorlar.Eğlenceye ihtiyaçları var.
Sence de öyle değil mi?

***

Nate: Haftaya salı müsait misin?

Brenda: Sana bunun son olduğunu
söyledim Nate.

Nate: Geçen hafta ve ondan önceki
hafta da aynı şeyi söyledin.

Brenda: Tanrım. Bunu neden
yaptığımı bilmiyorum. Hepsi Joe'nun hatası.

Nate: Yapma Bren.Bunun Joe'yla ilgisi yok.
Bu seninle alakalı.Joe ile birlikte yaşamaya
başladınız. Panikliyorsun ve
başkasıyla yatıyorsun.Beni kandıramazsın.
Eskiden Joe bendim.

Brenda:Ya sen? Sen neden bunu yapıyorsun.

Nate: Neden yapmayayım? Şu anda hayatımda eğlenmek
istediğim bir dönemdeyim.

***

Lisa: İkiniz çok sevimli bir çift olursunuz.

Nate: Birlikteyken eğlendiğim biri sadece.Aramızda pek bir bağ yok.

Lisa: Çünkü buna izin vermiyorsun.
Ucuz motellerde takılmayı bırak.
Çılgın eski sevgilinle yatmayı da.
Bu kızla gerçek bir ilişki yaşamaya çalış, seni durduran ne?

Nate: Acı.Bir kez daha bir hayata
başlamanın verdiği acıyı yaşayıp sonra o hayatın benden
alınmasına katlanamam.

Lisa: Hayat acı demektir.
Alış buna.

4.14.2013

Altıncı Bölüm "Terror Starts At Home"


Robert Carl Meinshardt
         1962-2004


Is it a new life, can be reached?

Woman: Yiyecek kooperatifi. Cenaze evi.

Hayvanlarla ilgili bir iş yapmamışsın.

Nate: Hayır. Ama hepsi bir anlamda birbirine bağlı.Yas tutanlar, tamamen içgüdüsel
anlamda onlarla olmanız gerektiğinden köpekler gibidir.

***

Brenda's Boyfriend: Bize bir ev buldum.

Brenda: Ev mi?

Brenda's Boyfriend: Mükemmel bir ev.
Ben öyle düşünüyorum. Çocuk için bir eve ihtiyacımız
olacak. Değil mi?

Brenda: Eğer çocuğumuz olursa.Gerçekten tüm bunlara hazır mısın?

Brenda's Boyfriend: Evet. Sen hazır mısın?

Brenda: Evet. Sence bize bunu yumurtalıklarımız
söyletmiyor, değil mi?

Brenda's Boyfriend: Bana yumurtalıklarım değil, testislerim söyletiyor.

***
Brenda's Boyfriend: Yeni yatak takımları almalıyız. Yeni bir evimiz olduğuna göre
yeni bir yatak alırız diyordum.

David's Birthday Party

Federico: Yeni işin nasıl Nate?

Nate: İnanılmaz. Müthiş.

Federico: Cidden mi? Köpek evi mi?

George: Köpek evi değil. Köpeklerin inziva yeri.

David: Nesi Harika?

Nate: Kendimi yeniden 25 yaşımdaymışım gibi hissettiriyor. Hayat basitmiş ve başıma korkunç
bir şey gelmemiş gibi. Köpeklerle çalışmanın en harika yanı şu. Ben onlara ne kadar değer veriyorsam,
onlar da bana o kadar değer veriyor gibi.

Will Never Be Reached



911: 911 acil durum nedir?

David: Alo

911: Neyi bildiriyorsunuz?

David: Nefes alamıyorum.

***

Claire: Arabanın çalınması berbat
bir şey.

David: Ondan fazlasıydı.Saatlerce sürdü. Üstüme benzin döktü. Ağzıma silah soktu."Hayatım bitti ve hiçbir şey bilmiyorum.Nasıl öleceğimi bile bilmiyorum"diye düşünmeme yetecek kadar uzun süre.Zihnim döndü durdu,bir şeyleri yakalamaya çalıştı. Ama hiçbir şey yeterli olmadı. Keith veya başkası bile. Hiçbir şey.Dua etmeyi unuttum. Buna inanabiliyor musun?
Dua etmeyi unuttum.

***

Nate: İşe dönmeyeceğim. Dönemem. Buraya dönmek zorunda
kalırsam çıldırırım.
Sonunda katlanabileceğim bir hayata kavuştum.

Claire: O senin için bunu yapardı.

Biriktireç'in Notu:

Brenda: Değişebileceğimi sanmıyorum. Bambaşka biri olamam.
Basit ve mutlu bir hayat sürdüremem.

Nate: Bende.


Beşinci Bölüm "That's My Dog"


Anne Marie Thornton
      1966-2004


David's Dream / Not a Dream

Stranger: Selam. Sonunda birinin durduğuna inanamıyorum.

David: Sorunun Ne?

Stranger: Benzinim bitti. İnanması güç, biliyorum.

Bugün büyük anneme yardım edecektim. Kalçası kırıldı, merdiven çıkamıyor.
Özür dilerim.
O günlerden biri işte.Beni en yakın benzin
istasyonuna götürebilir misin?

David: Tabii , bin.

Stranger: Ben jake.

***

Jake: Nakit param yok. Benzin bidonu ve benzin
almak için kredi kartımı kullanmaya çalıştım.Ama tabii limitimi aşmışım.

David: Benzin bidonu ve benzini
benim almama izin ver. Olur mu?

Jake: Beni bir ATM'ye götürürsen,
sana paranı öderim.

Find a ATM and cop please?

David: Galiba şurada bir tane var.

Jake: Ne?

David: ATM. (David'in kafasına yediği silah darbesi sonrası)

Jake:  Peki. Anlaşmamız şöyle. Oraya yürüyeceğiz banka kartınla ne kadar
para çekebiliyorsan çekeceksin.Bir şey yapmaya kalkarsan, benim hoşlanmadığım
bir şekilde nefes bile alacak olsan seni omurgandan vururum.

Jake:  Sana çok sert vurdum değil mi?

David: Evet.

Jake: Harika bir histi. Tanrım.

David: Paranı aldın, beni rahat bırak.

Jake: İlk kavgamızdan sonra beni
terk etmeyeceksin değil mi?Biz sonsuza dek en yakın arkadaşlarız.
Popona tekmeyi yemeden minibüse bin.
Gidelim Kovboy!

***

Jake: Aman Tanrım. Osurdun mu?

David: Hayır. Cesetten geldi.

Jake: Ne?

David: Dediğim gibi ceset. Cenaze müdürüyüm.
Seni aldığımda cesedi eve götürüyordum.

Jake: Kahretsin! Çıkar onu buradan.
Lanet minibüsü durdur.Tanrım, bu kadın. Onunla sevişmek ister misin?
Şaka yapıyordum.Onu minibüsümden çıkarmak istiyorum.Eğer böyle osuruyorduysa, adam
ondan kurtulduğuna sevinmiştir.

***

David: Bana neden bunu yapıyorsun? Nasıl böyle biri olabiliyorsun?
Baban öldüğü için mi?

Jake: Seni geri zekalı. Hepsini uydurdum.
Babam ölmedi.Washington'da bir yerlerde
hapis yatıyor.

David: O zaman neden? Bana, herhangi birine bunu
nasıl yapabildiğini anlamam gerekiyor.
Bana hiç acımıyor musun?
Başka bir insandan nasıl bu kadar
kopuk olabiliyorsun?

Jake: Tanrım! David ne fark eder?

Biriktireç'in Notu

David Başka bir insandan nasıl bu kadar
kopuk olabiliyorsun?

Ruth:  Bir türlü bitmek bilmiyor, değil mi?

Nate: İyiye gidiyor ama asla yok olmuyor. Hayır.